Kitabı okurken binlerce yıl öncesine, bozkırda atların koşturduğu, çadırların kurulduğu, kılıçların çekildiği günlere gittim hatta içinde kayboldum. İslam'la henüz tanışmamış olmasına rağmen Türk töresinin insana ne kadar değer verdiğini, Töre karşısında kağanların bile boynunun kıldan ince olduğunu gördüm. At üstünde koşturdum, ava çıktım, yoksulluğu, kıtlığı gördüm. Evdeşi ve çocukları için mücadele eden erleri gördüm. Elinde kopuzuyla Türkü söyleyen ozanları dinledim. O eşsiz şehri Ötüken'i ve Türk yurdunu gezdim. Kürşad'ı, Onbaşı Pars'ı, İşbara Han'ı, Yamtar'ı Tonyukuk'u, Ay Hatun'u gördüm. Çin üzerine sefere çıktım. Esir düştüm. Yaralandım. Yılmadım, yıkılmadım. Güreş tuttum. Ok attım, kılıç savurdum. Birde ölümlü dünyada ölümsüz sevdaları gördüm...
Bu ülkede yaşayan, ülkesini seven, her görüşten, her gencin rahatlıkla okuyabileceği şahane bir tarihi roman. Diğer eselerini okumamakla birlikte bu ölümsüz eseri bizlere bıraktığı için Hüseyin Nihal Atsız'a şükranı bir borç bilirim, saygılarımla...