Denize bıraksam kendimi Kumlara uzatsam gölgeni Havada umut ruhum firar Güneşte kurutsam kalbimi :) Göksell
Turuncu Aşklar...
Mutluluğu mandalladım Gönül telime, rüzgarda uçuşan çamaşırlar gibi... Güneşe hasret.... Turuncu renklere bulanmış haliyle. Sıcacık bakışlarını hissederim , gözlerini kapatsan bile. Kaç bilinmemiş ırmaklar getirir bana seni. Hangi gül sularıyla yıkandı o kutsal teni. Koklasam doyasıya saçlarının telini... Hacer i esved gibi dokunsam
Reklam
"Öyle gerçekler vardır ki, yazdığınız zaman dahi fantastik görünür. Benzer şekilde öyle fanteziler vardır ki, düpedüz gerçektir. Dua ve beddua fantastiktir. Görüp bilmediğiniz göksel bir varlıktan medet niyaz edersiniz. Bunların bazıları gerçekleşir. Siz dua veya beddua ettiniz diye mi gerçekleşmiştir, yoksa gerçekleşeceği vardı da ondan mı, bilmenize imkan yoktur. Ama önemsemezsiniz, inandığınız sürece en gerçek gerçek budur. Ümit de öyle... Birini veya birilerinin sizin beklenti, heves ve arzularınız doğrultusunda bir şeyler yapmasını beklersiniz. Bazen yaparlar. Siz ümit ettiniz, pozitif düşündünüz diye mi yapmışlardır yoksa yapacakları olduğundan mı bilemezsiniz. Ama siz, öyle umduğunuz için olduğuna inanırsınız. Bu çok fantastiktir. Siz büyücü müsünüz? Rüyalar fantastiktir. Kimileri çıkar. Siz, rüyanız çıktığı zaman 'Biliyordum.' dersiniz. Olacakları önceden görme yeteneğiniz mi var, yoksa zamanda yolculuk mu yapıyorsunuz? Belki hem o hem bu, belki de ne o ne bu..."
*Cennetteki Kişiye*
Her şeydin, aşkım, benim için Ruhumun istediği- Yeşil bir adacık, aşkım, denizde Bir sunak ve bir çeşme, Baştan başa masal meyveleri ve çiçekleriyle örülmüş, Ve, bu çiçeklerin hepsi benimdi. Ah, fazla parlak bir düş uzun sürmek için Ah, yalnızca kararmak için yükselen Yıldızlı umut. Gelecekten bir ses haykırır 'Devam. Devam-' diye Ama
Budala
Dostoyevski Budala romanında der ki; "Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir." 1868 yılında romanında yaptığı bu toplum eleştirisi günümüz için de ne kadar geçerli değil mi? Düşünce, üretim pek çoğumuzun umurunda değil, idealler ve prensipler ise yok olmaya yüz tutmuş durumda. Umut yeşerten birinin ağaç dikmesi bile alay konusu oluyor: "Yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın?" Oysaki o iki fidan, umutsuzluktan kaçıp, gölgesinde serinleyebileceğimiz koca bir ormana dönüşebilir. Kaldı ki ağacı diken kişinin odağı, ağaçtan toplayacağı meyvede değil, bunların çok ötesinde kolektif bir fayda oluşturmaktır. Ve bu öyle bilgece bir tutum gerektirir ki, anlaşılmaması normaldir. Birileri yüzyıl sonrası için adımlar atarken, çoğu kimse günü bitirme, tüketme derdinde. Artıların eksilere rağmen ayakta kalışına şahitlik ettiğimiz bu dönemde sizce biz ne taraftayız; Tüketen, eleştiren, bireysel fayda odaklı mı? Kolektif fayda üretme odaklı mı? Bugün bunları düşünsek mi ne dersiniz? Bence dünyaya, bu kadarını borçluyuz. Görsel: Facebook/Nazım Hikmet Sözleri #Dostoyevski #Budala #Sıradanlık #Gelecek #Farkındalık
Hasan EFİLOĞLU
Peygamber Efendimiz bir gün ashabıyla sohbet ederken birden bire elindeki değnekle -etrafındakilerin de meraklı bakışları arasında-yere bir takım çizgiler çizer. Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla resmettiği görsel, şu şekildedir. Önce kumun üzerine kare biçiminde bir şekil oluşturur, sonra karenin ortasından başlayarak kenar çizgisinden dışarı taşan bir doğru çizer ve ardından da karenin kenarlarından doğru çizgisine hücum eden kesik çizikler yapar. Varlığın hikmetini öğrenmeye hevesli arkadaşları, bu görselin ne anlama geldiğini öğrenmek isterler. Efendimiz açıklar. Kare, insanı çevreleyen ecelidir. Karenin içinden dışarıya doğru taşan çizgi insanın emelidir, ümit ve hayalleridir. Emel çizgisine doğru hücum eden kesik çizgiler de musibetler, sıkıntılar, hesaba katmadığı durumlardır. İnsan birinden kurtulsa bile diğeri gelir ona isabet eder.
Reklam
72 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.