İnsanoğlu bir gün;
Virgülü kaybetti:
Söyledikleri birbirine karıştı.
Noktayı kaybetti:
Düşünceleri uzayıp gitti, ayıramadı onları.
Ünlem işaretini kaybetti bir günde:
Sevincini, öfkesini, bütün duygularını kaybetti.
Soru işaretini kaybetti bir başka gün:
Soru sormayı unuttu.
Her şeyi olduğu gibi kabul eder oldu.
İki noktayı kaybetti bir başka gün:
Hiçbir açıklama yapamadı.
Hayatının sonuna geldiğinde
Elinde sadece tırnak işareti kalmıştı.
“İçinde de başkalarının düşünceleri vardı yalnızca."
Alex Kanevsky
İnsanoğlu bir gün;
Virgülü kaybetti:
Söyledikleri birbirine karıştı.
Noktayı kaybetti:
Düşünceleri uzayıp gitti, ayıramadı onları.
Ünlem işaretini kaybetti bir günde:
Sevincini, öfkesini, bütün duygularını kaybetti.
Soru işaretini kaybetti bir başka gün:
Soru sormayı unuttu.
Her şeyi olduğu gibi kabul eder oldu.
İki noktayı kaybetti bir başka gün:
Hiçbir açıklama yapamadı.
Hayatının sonuna geldiğinde
Elinde sadece tırnak işareti kalmıştı.
“İçinde de başkalarının düşünceleri vardı yalnızca."
__Alex Kanevsky
İnsanoğlu bir gün;
Virgülü kaybetti:
Söyledikleri birbirine karıştı.
Noktayı kaybetti:
Düşünceleri uzayıp gitti, ayıramadı onları.
Ünlem işaretini kaybetti bir günde:
Sevincini, öfkesini, bütün duygularını kaybetti.
Soru işaretini kaybetti bir başka gün:
Soru sormayı unuttu.
Her şeyi olduğu gibi kabul eder oldu.
İki noktayı kaybetti bir başka gün:
Hiçbir açıklama yapamadı.
Hayatının sonuna geldiğinde
Elinde sadece tırnak işareti kalmıştı.
“İçinde de başkalarının düşünceleri vardı yalnızca."
Alex Kanevsky
Soru işareti cümlelerimizin arasında kendine hiçbir yer edinemiyordu; ama o kadar çok ünlem işareti vardı ki çevremizdeki herkes kulaklarını tıkamıştı.
Ben deliyim…
Yorgun ve yalnızım kaldırımlara misafirim…
Gecenin gözleri üzerimde.
Denizin ortasında küçük bir
adayım, yüzme bilmem…
Yüreğimi bir yere bırakmışım, bıraktığım yerden çok uzaklardayım. Kapıları kapatmışım üstüme,
sürgüleri beynime çekmişim.
Hey
sabreden derviş banada sabretmeyi öğretsene.
Ben deliyim, ama çok şey bilirim.
Renkler ve
TUTUKLUNUN GÜNLÜĞÜ'NDEN
kara bir balta buldu akşam vuracak noktayı
hücreler doldu bir ıslık en yakın maçka tramvayı
kim bırakmış yalnızlığıma bu hüzzâm şarkıyı
kimin bu karanlık kimler sürgülemişler kapıyı
insan olan bağlar her koptuğu yerden yaşamayı
daktilolar camları bulutlu sorgu odalarında
didiklemez mi özgürlüğünü sansaryan hanı'nda
küflenir suyun bir bakır çalığı birikir ağzında
kendini öldürmeyi belki bin kere tasarlarsın da
bir kere aklından geçmez bitirmeden ölmek şarkıyı
gönlünde büyüttüğün o müthiş ünlem içindir ki
seni kapattıkları öyle rezil o kadar çirkindir ki
çıplak bir lâmba mısın dört duvar içindeki
ne lâmbası/söndürülen bütün ilk gençliğindir ki
gözlerin zehirlense de suç sayarsın ağlamayı
görülmez dev böceklerdir sanki büyülü duyargalar
uçaksavar ışıldakları gökyüzünde bir yanlış arar
tophane rıhtımı'nda acı acı gemiler kalkar
hücreleri akşam olur haydut öfkeleri kaplar
ezerim sanırsın vurursan tek bir yumrukta dünyayı