Her gün gitmeye başladım üst kata. Bir türlü cesaretimi toplayamıyordum. Bizim Semih'in bir sürü arkadaşı vardı. Bütün gün oturuyorlardı. Muhabbetleri iyiydi. Ben yanlarında olduğum için yapacakları eylemleri konuşamıyorlardı tabii. Bazen bir ikisi mutfağa çekilip fısıldaşıyorlardı. Hemen yanlarına gidiyordum, susuyorlardı. İki tanesi tam teröristti, resmen Kürt'tüler. Bir de övünüyorlardı bununla. İnsan en azından saklamaya çalışır, ben Kürt olsam kimseye söylemem mesela, kendi içimde halletmeye çalışırım o problemi. Ama bunlarda hiç utanma da yoktu, evin içinde herkesin duyabileceği bir desibelde Kürtçe konuşup bölücülük yapıyorlardı. Bütün bu tahriklere rağmen günlerce alttan aldım, "Gelin! Tek bayrak, tek millet, tek yürek olalım," çağrımı yineledim müteaddit kere. Dinlemediler. En sonunda dayanamadım, çektim bu ikisini karşıma, "Bugün Kızılderililer bile Türk oldukları kabul ettikten sonra siz kimsiniz de biz başka bir milletiz diye lüzumsuz çıkışlar yapıyorsunuz," dedim. Güldüler. "Üniter devlet yapısını sarsamazsınız lan," diye bağırdım. "Yiyorsa bölün! Kolay değil öyle o işler!"
"Tam faşoymuş bu," dedi Kürdün biri. "Küçük Faşo," dedi öbürü. O günden sonra adım öyle kaldı, Küçük Faşo aşağı Küçük Faşo yukarı. Kendilerine taktıkları gibi bana da bir kod adı takmışlardı.