Günaydın halkım :)
Bugün güne; Sherlock Holmes'ten tut Hegel'e kadar birçok yazarı filozofu hayranlıkla okuyan, doğu müziğini sevmeyen, batı müziği dinleyen, opera hayranı olan, tiyatro oyunları yazan, gündüzleri piyano geceleri keman çalarak demlenen Sultan II.Abdulhamit'i evliya sanan, "Osmanlı torunları" gibi Hegel'i duysa "bulgur pilavı mı la o" diyecek, opera binasının önünden geçerken neredeyse kulaklarını tıkayacak, Abdurrahman Önülden "Muhammedin Düğünü Var Cennette Cennette" ilahisiyle kendinden geçenler gibi, kimi nasıl niçin neden sevdiğinden bihaber uyandım :))) 📕...✍️🏻—Yavuz Yıldızbaş
Duvar
Bedenini çevreleyen dört duvar onu mu dünyadan soyutlamak içindi, yoksa dünyayı mı ondan koparmak istiyordu emin olamıyordu. Zaten neden buna "dört" duvar dendiğini de anlamadı hiç. Tavan ve zemin de vardı halbuki. Bu olsa olsa "altı" duvar olabilirdi ancak. Yalnız olana anlamı farklıydı dört duvarın; kalabalık yaşayanlara farklı... O sabah yine uyandı, bu huyundan hiç vazgeçememişti. Her sabah uyanmak gibi gereksiz huyları vardı. Halbuki çok isterdi bu huyunu bırakmak ve uyumak sonsuza kadar. Ama buna bile takati yoktu. (...) Dört duvarın, ikinci duvarına yakın olan küçük masada oturup, üçüncü duvardaki pencereden dışarıya bakarken kahvesini yudumluyordu. Bulutlar yine acımasızca güneşin ırzına geçiyordu bugün de. Ne garip... tüm galaksiyi yöneten güneş, kıçı kırık iki su buharının boyunduruğu altına girebiliyordu... işte bu... dünyada kurallar bambaşka. Dünya kötülerin memleketi. Hangi şehre yakışırdı bu gri hava... İstanbul'a asla... Kahvesi bitince, dördüncü duvarda asılı olan kabanını giyip, birinci duvardaki kapıdan çıkması icap ediyordu. Sonra bir müddet duvarsız ortamlarda yürüyüp, hareket eden dört, pardon, altı duvarlı çeşitli araçlara binip, uzaktaki bir başka altı duvarın içine girecek ve akşama kadar orada ecnebi dilde yazılmış bir takım belgeleri kendi diline çevirecekti. Acı kahvenin bile vermeyi beceremediği acılıkta bir tat hisseti dilinin üstünde. Dudaklarını büzdü, gözlerini kıstı, biraz midesi de bulanır gibi oldu. Bir süre daha bulutun ahlak dışı suçunu izleyip, birinci duvardan çıkıp gitti... Dr. Merdümgiriz
Reklam
Dostumuz (mu) Kahve?
Hepimizin sahip olduğu ortak sorunlar var. Tüm insanlığın birbiriyle rekabet ettiği bir dönemde doğduk ve bu yüzden sürekli stres altındayız. Bazen bu rekabete ayak uydurabilmek için uykumuzdan feragat etmek zorunda kalıyoruz. Arada bir mola verip arkadaşlarımızla konuşmak istediğimizdeyse telefon ekranları yüzünden cansız konuşmalarla yetinmek
ve ağladım
Uzun bir aradan sonra, kuzenimin ısrarıyla tekrar romanlara döndüm. Aslında, romanları 15 yaşımdan beri okurum , ancak sonra ara verdim. Şimdi ise kuzenimin ısrarıyla tekrar bu dünyaya adım attım. Neden romanları sevmediğimi anlamam ise 24 yaşına gelmemle oldu. Belki de gerçekten kaçmak istediğim için ya da içimdeki yumuşak kalpli ve ince duyguların varlığından dolayı. Bu günlerde ise romanlara olan ilgim, sadece kuzenimin ısrarı değil, aynı zamanda içimdeki bu duygulara dokunan güncel olaylarla da şekilleniyor. Roman okurken kendimi hüngür hüngür ağlarken fark ettim ve şaşırdım. Kendime şu sözleri söyledim: "Bu yaşa gelmişsin, hâlâ mı böyle?" Ancak, yumuşak kalbin, ince yüreğin, aşktan anlayan ve aşk acısını yaşayan birinin, sadece 24 değil, belki 50 yaşında bile olsa, kendi kendini hatırlatacak bir olayda bu duygusal anların içinde bulabileceğini düşündüm. Romanlardan uzak durun, derim. Biz yandık, siz yanmayın.
-DECCAL-
_İnsan kendi karakterine bakarak Tanrı'yı yaratmıştır. Üstün gördüğü özellikleri Tanrı'da görmek hoşuna gider. İğrenç özelliklerini de Şeytan'a yüklemiştir. _Bir tanrıbilimcinin, dincinin doğru diye duyduğu, yanlış olmak zorundadır: bu bir doğruluk ölçütü neredeyse. Savaş açtığım bu tanrıbilimci içgüdüsüdür: her yerde buldum onun
iyi bir adamdı ama değerinin bilindiğini düşünmüyordu. depresyonda mı değil mi emin değildi. üzgün değildi ama mutlu da değildi. gün içinde espri yapıp gülerdi ama gece korkunç düşünceler ile yalnız kalıp sabah erken kalkması gerektiğini bildiği halde gecenin bir saati kendini uyanık halde bulurdu. uyku eskiden bir kaçış yoluydu onun için ama şimdi uyuyamıyor bile. kimse onun iyi veya köyü bir gün geçirdiğini fark etmiyor kimse onu merak etmiyordu. kimse onu hayatında tutmak için gerçekten çaba sarf etmiyor. kimse onu gerçekten sevmiyor. birinin onu kaybettiği için üzülüp etkilenmeyeceğini çok iyi biliyor. bu çok deiğişik bir acı. birileriyle konuşmak dertleşmek istiyor ama onları rahatsız etmek istemiyor. bu yüzden tek başına oturup kendi düşünceleri içinde boğuluyor.
Reklam
1.000 öğeden 291 ile 300 arasındakiler gösteriliyor.