Vehhabilik, İbn-i Teymiyye bahsinde kullandığımız tabirle, bir nevi İslam materyalizmasıdır
ve materyalizmanın son durağı Allah'ı tanımamak olduğu halde bunlar tanıdıkları ve en doğru
tanımanın kendi mezheplerinde olduğu iddiasındadır. Ruha, ruhaniyete, onun ölüm sonrası
devam ve tasarrufuna inanmaksızın Allah'a nasıl inanılabilir, veya Allah'a inanıp da ruh nasıl
inkar edilebilir? Hem göze inan, hem de onun gördüğüne inanma, olur mu?
Abdülaziz oğlu Suud'un ise bu fetvaya cevabı, Medine'deki bütün Sahabi mezarlarını yerle
bir etmek ve toprak üstünden silmek oldu. Bugün de aynı vaziyette olarak en büyük
Sahabilerin yattığı Bakiy mezarlığı, yıkıntıları bile düzleştirilmemiş bir yangın yerine
döndürüldü. Herhalde tepeden inme İlahi bir hıfz eseri olarak Allah Resulünün mukaddes
Ravzasına dokunamadılar; toprak altından bir tünel açıp bu işi yapmayı düşündüler, fakat
yapamadılar.
Gaye şu:
Ölülere tevessül edilemez! Yani ölüden bir imdat beklenemez! Ve yani, ruhaniyet diye bir varlık
kabul olunamaz!.
Abdülvehhab Oğlu, adamını İbn-i Teymiyye'de buldu ve onun fıkirleriyle hak
mezhep sahibi Ahmed Bin Hanbel'in ölçülerini, arada hiçbir kimyevi alaka gözetmeksizin
birbirine katarak Nasreddin Hoca'nın «balla sarımsağı karıştırarak yemeyi ben icat ettim ama
ben de beğenmedim!» sözüne eş, yenmez ve yutulmaz bir mezhep yuğurmaya kalkıştı.
İşte tek cümle içinde Vehhabilik!...
Suriye'de Hristiyanlık, Müslümanlık; Filistin'de Araplık, Yahudilik; Hicaz'da şeriflik, Vehhabilik meseleleri, bizzat Türk-Arap meselesinden daha azılı idi. Nitekim biz çıktık; nifak, bütün Akdeniz, Kızıldeniz ve çöller boyunca yanıp durmaktadır.
İran Islam Devrimi'nin İslam alemindeki selefi akımlara üflediği ruh ile onları siyasete doğru motive ettiği inkar edilemez. Afganistan Cihadı ise kazanılan siyasi şuurun pratiğe dökülmesi için bu akımlara pratik ve lojistik imkanlar hazırlamıştır. Suudi vatandaşlarının Cihat boyunca ve sonrasında oynadikları roller önemlidir ve Usame b. Ladin gibi bir fenomenin bu süreçte ortaya çıktığı unutulmamalıdır. Bu süreç aynı zamanda İslam aleminde "cihatçı selefiyye" ile " Suudcu selefiyye" ayrımının belirginleşmesine de tanık olmuştur.
Suudili müslümanlar ile diğer müslümanlar arasında her zaman geniş bir manevi mesafe olagelmiştir. Bu durum, İhvan-ı Müslimin veya Cemaat-i islami gibi etkili uluslararası uzantıları olan modern sivil İslamcı hareketlerin metot ve düşüncelerinin Suudi Arabistan'da fazla karşılık bulamnasının nedenlerinden bir tanesidir.
Arap yarımadasına, İslamiyet konusunda son derece yetkin bilgisi bulunan İngiliz ajanları, bazı din otoriteleri ile sıkı münasebetler kuruyor ve İslamiyet içinde Protestan (Anglikan) ruhunu oluşturacak, bir mezhep yaratmak yönünde yoğun çalışmaya başlıyorlardı. Nihayet ortaya yeni bir mezhep Vehhabilik çıkıyordu.
ibn Abdülvehhab'ın tavizsiz da'vetine tanıklık eden bu topraklar, tarihinde yaşamadığı bir sosyal dönüşüm dönemine ülkede petrolün keşfi ile girmiş bulunmaktadır.
Devlet yöneticiliğini, Hz. Peygamber'den tevarüs eden kutsal bir vazife olarak değil, dinin selameti ve ümmetin salahı için yerine getirilmesi vacip dünyevi bir görev olarak telakki eden Ibn Teymiyye, hilafet veya imamet meselelerini teorisinde neredeyse tümüyle ihmal etmiş hatta hilafetin nazari temellerini eleştirmiştir.