Ölüm bir yeraltı hücresi gibi, perdelere çekili bir oda gibi, yalnızlık gibidir; hem ürkütücü hem çekicidir. İnsan orada rahata kavuşacağını hisseder. İçindeki kış uykusuna yatmak için kendini bırakman yeterlidir.
Kimse rastlantılara inanmak istemez. Bu rastlantılar ister kader olsun ki bu zaten can sıkıcıdır, ister tesadüf olsun ki bu en kötüsüdür, insanın hayal gücünden kovulmuşlardır.
Bakış bir seçimdir. Bakan kişi bir şeyin üzerine odaklanmaya karar verir ve ister istemez görüş alanındaki diğer şeyleri bir yana bırakır. Hayatın özü olan bakış, herşeyden önce bir reddediştir.
Bir kırlangıçla bahar gelmez.
Üç yaşındayken, bir şeylere inanmak için kaç kırlangıç gerektiğini bilmek istersin.
Bir çiçeğin solmasıyla güz gelmez.
Kuşkusuz iki çiçeğin solmasıyla da.
Ama yine de kaygı gelir yerleşir.
Yaklaşan ölümün alarm sinyalini kafanın içinde duymak için kaç çiçeğin can çekişmesi gerekir?
Sıradışı bir ailenin sıradışı hayat hikayesi Yaz Yağmuru. Okurken kafamda birçok sorunun cevapsız kalması beni kitabın başına döndürerek bu soruların cevaplarını bulabileceğim cümleleri tekrar tekrar okutmaya itti.
Çok farklı ama bir o kadar da etkileyici bir anlatımı var Duras'ın. Her okuyanın farklı çıkarımlar yapabileceği bir şekilde konuyu