Kavurucu bir soğuk… Kolumdaki saat sıcaklığı -40 °C gösteriyor. Ayak parmaklarımı hissetmiyorum, sanırım hücrelerim savaşmayı bırakalı çok oldu. Rüzgâr bıçak gibi, açıkta kalan bütün uzuvlarımı kesiyor. Halsizlik, günün yorgunluğu üzerine alınan ılık bir duş misali yavaş yavaş bedenimi ele geçiriyor. Beynim numaralar yapmaya başladı, sıcacık bir
Her türlü okuma benim için dinlenmeden sayılır; dolayısıyla beni kendimden çekip alan, başka bilimlerde, başka ruhlarda gezmeye çıkaran, artık önemsemediğim şeylerden sayılır. Önemsediğim şeylerin yorgunluğunu alır zaten okumak. Sıkı çalışma dönemlerinde tek kitap göremezsiniz çevremde: bir
kimseyi yakınımda konuşturmaktan, giderek düşündürmekten
"Barış nasıl bir şey bilemeyeceğim. Yok barış. Hiçbir şey yok artık, ne müzik... ne çiçek... ne şiir... insanlar sevinemeyecek artık; "yakında" öleceğim.."
“Elime umut denen o en eski ve en dayanıklı bastonu almış, çile odalarından fırlayan dervişler gibi soluk soluğa gözlerimdeki serabın parıltılarına doğru koşuyormuşum. Boşuna koşuyormuşum tabii.. Anlaşılan, insanoğlunun, kendi yarattığı şeyi bile elinde tutamayacak kadar zayıf ve çaresiz bir yaratık olduğunu bilmiyormuşum daha. Hatta ben, kendi
Ruh hekimlerinin en ünlüsü ve en seçkini Doktor Marrande,
üç meslektaşına ve doğal bilimlerle uğraşan dört bilgine,
hastalarından birini görmek üzere, yönettiği akıl hastanesinde
bir saat geçirmelerini rica etmişti.
Bir araya gelince dostlarına şöyle dedi:
“Size şimdiye kadar karşılaştığım en tuhaf ve en kaygı verici vakayı
(T)UZAK
uzak dur!
işim olmaz bundan sonra;
kendimde ve kendimleyim...
uzak dur!
bana bırak nağmeleri;
kime ne diyeceğimi ben iyi bilirim...
uzak dur!
hayallerimin gemisinde batan da benim,
kulaç atmayıp boğulan da...
uzak dur!
hemen şuracıkta yakında,
yakınımda sıcak, sımsıcak olan ne varsa...
uzak dur!
hiç bir şey kâr etmez bundan sonra,
tesellilerin biri bin para!
nasıl olsa...
uzak dur!
sakın ama sakın yaklaşma!
(t)uzaksın...
N.K.(Feryad-ı naz)