Hayat insana belli misyonlar yüklüyor ve sen hayatın boyunca aynı şeyleri yaşıyorsun. Bu bazen hep yanlış anlaşılmak, bazen hep arıza olmak. Kimi zaman herkese yüksün, kiminde de fazladan istenmeyen adam. Tatmin edemezsin kimseyi, doymazlar verdiklerinle ve verdiğin her şey az gelir onlara, her şey yetersiz….
İşte o zaman kitaplara sığınmak sana liman oluyor. Soruyorlar sana “niye çok okuyorsun?” diye. Cevap basit aslında; kaçmak için. Hayattan, insanlardan, olaylardan. Ayrı bir dünya yaratıyorsun kendine. Duygularının var olduğu ama anlaşılmak zorunda olmadığın, yanlış yapamadığın, kazık yemediğin, mutlu sonlarla keyifler yaşayabileceğin. Âşık olabiliyorsun mesela ya da korkuyorsun katil gelirken( hem de ölemeden :), e bir dedektif olarak çok da bıçkın bir tavırla yakalıyorsun suçluyu. Ağlıyorsun bir evlat acı çekerken, gülüyorsun şapşal kızlar beceriksizce aşkına rezil olurken. Kısıyorsun hayatın sesini, açıyorsun kitabın kapağını ve o dünya artık senin…..
Depresyon yok bu dünya da, bazen manik olsan da genelde hiç depresif olamıyorsun, en fazla sıkılıyorsun o hikâyeden; hoop çeviriyorsun kapağı atıyorsun kenara ve yeni bir hayatı alıyorsun eline, yeni bir umudu. Umut lazım insana en çok, bazen yaşamak için, bazen yaşamını sürdürebilmek için. Yoksa gitmiyor be bu hayat. Zorluyor, hem de çok zorluyor. Mükemmelliğin içinde hiçlik zor geliyor hem de çok zor.