"Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana Ya Rabbi!
Taşınacak suyu göster, kırılacak odunu..
Kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde,
Bileyim hangi suyun sakasıyım Ya Rabbelalemin!
Tütmesi gereken ocak nerede?"
"Etmeyin Reis Bey; siz ağlayamazsınız. Ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz. Siz merhametten, acıma duygusundan yalnızca kötülük doğabileceğine inanmışsınız. Yerinde haklısınız fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için en büyük hakkı kaybediyorsunuz."
| Reis Bey
Ben rüzgâr değilim, dokunmam çiçeklere
Ben kara parmaklı insan değilim
Kirpik uçlarımdan kayar yıldızlar
Bilemezsin, hayal akşamlarında
Renklerini kuşatan
Damıtılmış gözyaşıdır ömrümün
Ben boşluğa üfleyen cellat değilim
Karayele verdim ayaklarımı
Söyle bana, eceli kim tutar perçeminden
Hangi ölü bilmez nereye gittiğini
Sen miydin o mehpâre, o memnû, o dilruba
Söyle bana hindiba
"Batı'nın kültürü var, bizim ise irfanımız. Kültür, irfana göre katı ve fakir. İrfan insanı insan yapan vasıfların bütünü, yani hem ilim, hem iman ve hem de edep. Batı kültürün vatanı, Doğu irfanın. Ne Batı'yı tanıyoruz ne Doğu'yu... En az tanıdığımız ise kendimiz."
Kızın düşüncesi bile onu ulvileştirip arındırıyor ve daha iyi biri olma isteği duymasına yol açıyordu. Yeni bir histi bu. Onu daha iyi birine dönüştüren tek bir kadın tanımamıştı.
Ruth'un teni nasılsa farklıydı. Bedenini sıradan bir beden gibi tasavvur etmemişti. Sanki bedensel zayıflıklardan ve hastalıklardan muaf gibiydi. Üzerine giydiği kıyafetlerden de fazlasıydı. Ruhundan çıkan bir şeydi, kutsal varlığının duru ve zarif bir biçimde billurlaşmasıydı.
Hayatı boyunca sevgiye aç yaşamıştı. Tabiatı itibariyle sevgi için can atıyordu. Bu, varoluşunun çok güçlü bir talebiydi. Yine de bunlar olmadan yaşamını sürdürmüş ve bu süreç boyunca katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunun farkında bile değildi.