Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yavuz, örnek bir padişahtı. Hedefine ulaşmak için gecesini gündüzüne katıyor, geceleri başında takke, gözünde gözlükle okuyarak sabahlıyor, gündüzleri “iki padişaha az” gördüğü dünyanın her köşesine "I'la-yı kelimetullah"sancağını dikmek için plânlar yapıyordu. Bir gün tüm maksadını Farisî iki mısraya sığdırdı: “Bu seferlerimiz, bu sıkıntılarımız ve bu perişanlığımız, hep gönülleri birleştirmek-İslâm birliğini sağlamak- içindir. Yerini ve mevkiini yine bir şiirinde şöyle özetledi: El-mülkü lillâhi, men yazfer bineyli münan, Yüreddid kahren ve yehuu nefsehu'd-dereka. Levkane li ev li gayri kad ü emmületin, Fevkad türabi le kane'l-emrü müştereka. Yani: “Mülk, Allah’ındır. Kim (Allah'ın yardımı olmadan) istediğini elde etmede kendi çabasıyla zafere ulaştığını söylerse, Allah onu kahreder ve aşağı derecelere indirir.” Söyleyecek ne kaldı? Osmanlıların bu mefkûreye bağlı kaldıkları ölçüde yüceldiklerini hatırlamaktan başka...
Sayfa 144Kitabı okudu
YAVUZ SULTAN SELİM'İN HOCALARINA VERDİĞİ DEĞER
Ordusunun başında İstanbul'a dönüyordu. İki yanında, hayatı boyunca değer verdiği, her birini bir kıymet hükmü yaptığı hocaları vardı. Durmadan sualler soruyor, yeni şeyler öğrenmenin hazzını yaşıyordu. Bir ara, padişahın sağında at süren İbn-i Kemal'in atı şaha kalktı. Yol çok çamurluydu. Atın sıçrattığı çamur, Yavuz'un kaftanına bulaştı. Duruma çok üzülen, belki de endişelenen İbn-i Kemal, sözünü yarıda kesip sustu. Başını mahcubiyetle indirdi. Yavuz, değerli hocasının edebî ve mahcubiyeti karşısında kızarmıştı: “Gamkin olma - dertlenme-” dedi, “Sizin gibi bir âlimin atının ayağından sıçrayan çamur, bizim içün mukaddes bir süstür!” Kaftanını çıkardı, dürdü, hemen temiz kaftan koşturan hizmetkârlarına uzattı: “Vasiyetimdir: Öldüğüm zaman bu kaftanı üstüme örtsünler.” Öldüğü zaman vasiyeti hatırlanmış, çamurlu kaftan cesedinin üstüne örtülmüştür. Osmanlı'yı kısa zaman içinde yücelten sır, âlimlere ve ilme verilen değerde saklıdır.
Sayfa 142Kitabı okudu
Reklam
Osmanlı padişahları, Avrupa kralları gibi taç giymez, sadece kılıç kuşanırlardı. Taç debdebenin sembolü, kılıç ise “İ’la-yı kelimetullah” uğruna “cihad”ın alâmeti ve fethin sembolüdür.
Sayfa 128Kitabı okudu
KAÇ ŞEHZADE ÖLDÜRÜLDÜ
600 yıllık Osmanlı tarihi boyunca beşi on dördüncü, sekizi on beşinci, kırk ikisi on altıncı, beşi on yedinci ve biri de on sekizinci asırda olmak üzere toplam 61 şehzade katledilmiştir. Bunlardan 22 tanesi bilfiil isyan ettiği için öldürülmüştür. Diğerleri de ekseriya Fatih Kanunnamesi'ni takib eden 150 yıl içinde katledilmiştir. 1603 yılında
Osmanlı toplumu yaşlılarına “saygı” gösterirken geçmişine, çocuklara “ilgi” gösterirken geleceğine sahip çıkıyordu. Böylece geçmiş gelecekle bütünlenip başarıyı inşa ediyordu. Osmanlı'dan sonra ise Çocuklardaki anne-baba ilgisizliği, çocuklar büyüyüp anne-babalar yaşlandığında tersine dönüyor: Bu kez evlatlar anne babalarina “ilgi, sevgi, özen” ve şefkat" göstermiyorlar. Bunun için de Türkiye'de sürekli “huzurevi” inşa ediliyor!
DÜNYAYA BİR "CİHANGİR" GELİYOR
Milâdî 1470 Yılıydı... Tenden kopan can acısı Gülbahar Hatun'u kıvrandırırken, Amasya Sancakbeyi Şehzade Bâyezid'in kapısına bir müjde dayandı. Açılan kapı aralığında beliren dervişi pek ciddiye almayacaklardı, ama müjdesi bir şeyler söylüyordu: “Bugün, bu hanedanın bir erkek çocuğu doğacak, vücudunda yedi ben olacak, padişahlığa çıkıp vücudundaki ben sayısı kadar hükümdar yenecektir.” O günlerde “Amasya Sancakbeyi Şehzade Bâyezid” unvanını taşıyan baba için bu, müjdelerin en büyüğüydü. Hele “Selim” adını verdiği küçük şehzadesinin vücudunda dervişin belirttiği gibi yedi ben sayınca, sevincin zirvesine çıkmıştı. Ancak padişah olduktan ve bir zamanların benli şehzadesiyle baht mücadelesine giriştikten sonra, müjde, yüreğinde belli belirsiz bir korkuya dönüşecek, zaman zaman bunu hatırlayıp “Kaderin önüne geçilmez” diye mırıldanarak, sonunda kaderine boyun eğip tahttan feragat edecektir... Kaderin neler hazırladığını kim bilebilir?
Reklam
ŞEHZADE CEM ÖLÜMÜ
Şehzade Cem'in hikâyesi uzun ve acıdır. Koca Osmanlı şehzadesi, Rodos şövalyelerinin elinde oyuncak olmuştu. O kaleden bu kaleye götürülüp getiriliyordu. Bir taraftan Cem'i kullanarak Bâyezid'den para sızdırmaya çalışıyor, diğer taraftan Cem'i Papaya satmak için pazarlık ediyorlardı. 47 günlük bir deniz yolculuğundan sonra, talihsiz şehzade Fransa’nın Nice şehrinde karaya çıkarıldı. Rodos şövalyelerinin Papa ile pazarlığı altı yıldan fazla sürdü. Cem Sultan tam 6 yıl 3 ay 26 gün Rodosluların Fransa'daki şatolarında kaldı. Kaleden kaleye, kuleden kuleye götürüldü. Çok ızdırap çekti. Nihayet Papaya satılan Cem Sultan, İtalya’ya götürüldü. İtalya'da altı seneye yakın kaldı. Hıristiyan memleketlerinde oradan, oraya sürüklenerek on üç seneye yakın bir zaman yaşadı. Nihayet 24-25 Şubat 1495'te hayata gözlerini yumdu. Bazı tarihler zehirli usturayla tıraş edilip zehirlendiğini yazar. Vâkiât-ı Sultan Cem isimli eski bir tarihte Cem’ın hali şöyle anlatılır: (Cem Sultan ölmeden evvel yüzü, gözü, boynu şişmişti. Ama kendinden geçmiş değildi, konuşurdu. Aklı başındaydı. Doktorlar, hastalığına çare bulamadı, ilâçlar fayda etmedi.)
Coğrafyayı Alt Üst Eden Sultan
Ben kişverler (ülkeler) zaptetmek fikrindeydim. Siz beni hırsız kal'asıyla uğraştırmağa çalışırsınız
Yavuz Sultan Selim Han
Pâdişâh-ı âlem olmak, bir kuru kavga imiş; Bir velîye bende olmak, cümleden a’lâ imiş !
Sayfa 174 - Panama YayınlarıKitabı okudu
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.