“ Kalakalmıştı. Bu his çok tanıdıktı. Derin bir kuyunun içine düşmek, oradan gökyüzüne bakarak dünyanın sessizliğini dinlemek. Aşağıda, el kadar açıklığın altında, yerin dibine doğru yapayalnız, kimsesiz; onu arayıp soracak, nerede diyecek, ayaklarında uyutacak bir annenin olmadığını her an bilerek beklemek, beklemek.