İnsanlar benim için tehlikeliydi, tıpkı ava çıkmış kaplanlar gibi.
.. zoraki sevginin, derin bir kesikten sızan kan gibi, damarlarımdan akıp gittiğini hissediyordum.
Yine dünya savaşları, yıkıcı kuşatmalar, salgınlar, açlık, atom bombası yarışı, buharlaşan ve çürüyen şehirler, alev alev yanan koca kıtalar, evrensel işkence, yıkım, ölüm.
.
YAZ ÇİÇEKLERİYLE kırlar ne güzel. Kır çiçekleri, canlı renkleri, sadelikleri, herkesin mutlu ve iyi olmasını söyleyen bir mesaj gibi havayı tatlı bir tazelikle dolduruyorlar.
Aslında ben her zaman her yerde kendimi yalnız hissetmiştim ama bu başkaydı. Kalabalık bir çirkinliğin içinde olduğum için bu yalnızlık çok daha beterdi.
Donmuş camlarıyla her pencereyi kış çerçevelemişti. Çıplak tepelerde kış ışığı gezinirdi. Ağaçlar metal görünümleriyle hiçbir zaman yaprak veremeyecek gibiydiler.
Çok uzak ve unutulmuş şeyler geliyordu aklıma. Başka yerlerde güneşin nasıl pırıl pırıl olduğunu düşünüyordum. Bir gün ayna karşısında saçlarımı tararken annemin o sürgündeki prenses yüzüyle bana baktığını görmüştüm. İşte mutsuz olduğumu kesin olarak anladığım gün o gündür.
.
Herkesin gelip geçtiği, gelip ağaçlara isimlerinin baş harflerini yazdıkları, çimenleri sigara paketleri, kesekağıtları ve daha bir sürü şeyle kirlettikleri bir bahçede bütün büyü bozulmaya mahkumdur.
.