Uyku. Bazı insanların geceleri, bazı insanların gündüzleri tattığı zevk. Bazı insanlar içinse ölüm.
Sebebi uyuyamamak. Gece yatağa yattığında saatlerce boş tavana bakmak. Bir kitap açtığında okuyamayacak kadar yorgun ve halsiz ama uyuyamayacak kadar da ses çıkartan bir beyine sahip olmak.
Bu kitapta da iki tane karakterin öyküsü anlatılıyor. Uyuyamayan, hayatları mahvolmuş iki karakter.
Karakterimiz erkeğin annesi, oğluna gülen yüzlü yumurta yapan bir fahişe, karakterimiz kadının ise kendisi, karakterimiz erkeğin annesine benzer. Birisi barlarda kadın avlayan, diğeri ise av olan birisi. Elbet bir gün karşılaşıyorlar. Cafelerde, barlarda dans ediyorlar ve bir gün ilişkiye giriyorlar. Ardından birbirlerini hiç görmüyorlar.
İkisi de çok şey yaşıyor nihayetinde ve sonunda...
İki mahvolmuş hayatın neşesiyle karşılaşıyorlar.
Adam kadına gülen yüzlü yumurta yapıyor ve ağzından o kelimeler çıkıyor.
"Anneme benziyorsun"
Kitaptan güzel iki alıntıyla bitirmek istiyorum:
Gecelerim bulabildiğim en karanlık barlarda, üzerlerinde köpeklerin pireleriyle dolaşan adamlar ve doğmamış bebeklerini içkiyle boğmak isteyen kadınların arasında geçiyor.
“Hayatın canına okumasına izin verme dostum” dedi büyük bir ciddiyetle. “Başına gelenlere boyun eğmek zorunda değilsin. Hayatta bazen dişlerini, bazen de kıçını göstermelisin. Ben dünyayı gezdim, para kazandım ve kendimi ispat etmek için en güzel kadınları becerdim, hem de bu gözümle. Hayatla başa çıkmayı öğrenmelisin.