Çocuklar anne-babaları için bağlayıcı, zorlayıcı, dayatmacı canlılardır. Ebeveynin gözünün yaşına bakmazlar, hep haklıdırlar ve hep talep ederler. Sonsuz zamanınız olsa, hepsini alır ve dahasını da isterler.
Bizim de aydınlanma vaktimiz geldi. Doğma vakti gelen bir bebeği nasıl durduramazsanız, bu topraklarda yüzyıllardır ışığı bekleyerek yaşayan insanların da aydınlanmasını öyle önleyemeyeceksiniz.
Sonuçta bu dünyadan geçip giderken geride sadece şu kalır: Toprağa bir ağaç mı diktin, yoksa oradan bir ağaç mı söktün? Hak mı yedin, hak mı dağıttın? Gönül mü kurdun, gönüller mi yıktın?..
Hayat bu kadar sade ve basittir.
Bu memlekete mühendis, doktor, iktisatçı, teknisyen kadar sanatçı, düşünür ve bilim adamı lazım geldiği ulusça anlaşıldığında zaten ikinci büyük adımı atmış olacağız.
Eğer bu memlekette kadınlar günde beş erkek öldürseydi, çoğunluğu erkek olan parlamentomuzdan şimdiye kadar kadınlara karşı onlarca kanun çıkartılır, kadın islahevleri bile kurulur ve sorun çözülürdü.
İlla ölmek mi gerekiyor bu memlekette senin de bir birey olduğunu, kadın olarak senin de insan olduğunu, bir tenin, bir kalbin ve miden olduğunu anlamaları için...