Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.
Yüz yıldır bekliyor beni
bir şehirde bir kadın.
Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.
Yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.
« vedasından sonra, en son şiirini de yine 'Vera' ya yazdı:
' Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana
Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm.'»
« "Ve günlerden bir gün, 1948'de, kuzenim Münevver, hapisaneye ziyaretime geldi. Bir güzellik girdi içeri. Üzerinde Fransız parfümlerinin kokusu... Bir taşra hapisanesinde bunun ne demek olduğunu tasavvur edebiliyor musunuz? Kendine güvenli şen şakrak bir kadın! Afalladım ve... anlıyorsunuz ne oldu. O sırada on yıldır hapisteydim artık... aşağı yukarı böyle bir şey... Dünya serbest bırakılmamı istiyor, tüm dostlar, hükümetin yelkenleri suya indireceğinden ve salıvereceğinden yüzde yüz eminler ve biz, Münevver'le birlikte yaşamaya karar verdik."
Bundan sonra, yazacağı sevda şiirlerinin öznesi kadının adı artık, 'Münevver' olacaktı. Bu konuda bilinen ilk şiiri, '1944' tarihli 'Sen' di.
' Sen esirliğim ve hürriyetimsin,
çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
sen memleketimsin.
Sen ela gözlerinde yeşil hareler,
sen büyük, güzel ve muzaffer
ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin...'»