Bir bilim olarak modern psikiyatri, tüm tarihi boyunca olduğu gibi, bugün de tüm özgünlük ve ilginçliği muhafaza ediyor.psikiyatriyi özgün ve ilginç hale getiren ve onu kutupsallıklara mahkum eden şey, zihin - beyin ikilemidir
Merhaba arkadaşlar bugün hakkında konuşacağımız kitap Prof. Dr. Erol Göka ve Doç. Dr. Murat Beyazyüz'ün kaleme aldığı, "Hasta Bedenin Ruhu" adlı eseridir. Hocalarımız psikiyatri alanında uzmanlaşmışlardır. Bu yüzden kendileri Tıp literatürüne de hakim olduklarından dolayı, yaptıkları çalışmalar bir kat daha önem kazanıyor. Ayrıca
...
Bir insan diğer bir insanın fiziksel ağrısı olduğunu duyduğunda, o insanın bedeninin içinde cereyan eden olaylar ona birtakım gizli gerçeklerin karakterine bürünmüş bir şekilde, görünmeyen bir coğrafyaya aitmiş ve her ne ka dar kötu de olsalar, dünyanın görünen yüzeyinde cereyan etmedikleri için gerçeklikten yoksunmuş gibi görünürler.
Yakın dostlarımla saatlerce süren beyin fırtınaları yapmışızdır hayatın anlamına dair. Hemen hepimiz, dünyaya yalnızca yemek, içmek, uyumak ve üremek gibi temel ihtiyaçları gidermek için gelmiş olmayacağımızı, dünyaya gelişimizin başka bir anlamı olması gerektiğini düşündük.
Ancak tabi iş o anlamı bulmaya gelince yanıtlar çeşitlendi, farklılaştı. İnançlı olup da inancının gereklerine göre yaşamaya çalışanlar için bu "hayatın anlamı sorunu" çoğu zaman sorun olmaktan çıkmıştı. Çünkü onlara göre bu sorunun yanıtı basitti: Bâkî olan dünyaya fânî olan bu dünyada layıkıyla hazırlanabilmek.
Ancak işte bu 'öte dünya ' kavramını rafa kaldırdığımızda hayatın anlamı kaygısını öteleyemiyor, yanıtı bulamadıkça da iyice bir girdaba kaptırıyorsunuz beyninizi ve yavaş yavaş da ruhunuzu. Dinler ve inançlar haricinde, salt insanlık penceresinden bakmaya çalıştığımızda da konu 'erdemli insan olmak' noktasında düğümleniyor çoğu zaman. Tabi o zaman da narsistik karakterler için ortalık karışıyor biraz. Çünkü malumunuz onların erdemleri çoğu zaman sadece kendilerine yönelik oluyor, başkalarına dair değil.
Mesele karışık. Üç paragraf değil üç yüz bin milyon sayfa ile bile konuşsak yine yetersiz kalacak. Sahi, sizce hayatın anlamı var mı? Varsa ne ola ki?
Bu arada kitabı hızlıca okudum ama kitaba dair ipucu vermek istemiyorum. Anlamı arayanların mutlaka okuması gereken bir kitap olduğunu belirteyim.
Kaş geri dönsen..Bilsen seni ilk gün ki gibi necədə sevirəm..Kokun hep burnumda..Verdiyin kalem hep yanımda...Yaşanmışlar hep aklımda...Senden sonra yaşanmadı.Ben yaşamadım,sevgiyi yaşatmadım...Seni kendimden nefret edecek kadar çok sevdim...(04)
İnsan , bir damla kan ve sayısız kaygıdır. Sözünün sahibi Sadi Şirazi, 'kaygı sahip olduğumuz bir şey değil, olduğumuz bir şey " diyen Kurt Goldstein'dan yüzyıllar önce çoktan endişenin ontolojik niteliğini kavramıştı.
Dünyayı değiştirebilecek yetenekte alim olabilirsiniz, aklınız gezegenler, cesaretiniz kıtalar fethedebilir, lakin ne kendi ne de başkasının kişiliğini bir milim yerinden oynatamazsınız.
"Dışımızdaki dünya akvaryum, biz onun pek meraklısı olmayan bir izleyicisiyiz hayatımızın büyük bölümünde. Ne dünyayı ışıtan güneş, ne yolda uzaktan geçip giden beyaz kedi, ne kuşların cıvıltısı,ne rüzgarın uğultusu, ne daldaki yapraklar, ne şu ne bu hiçbir şeyi fark etmiyoruz."
"Mükemmel belki mümkün değildir, belki de mükemmel kusursuz ile eş anlamlı değildir. Belki de bazı şeyler bizim kusur sandığımız taraflarıyla mükemmeldir."