"Sen de bilirsin. Büyük işler peşindeki insanların dağ başına çekilmiş keşişler gibi kendilerini yalnız ülkülerine vermeleri gerektiğine inanırdım. Doğru dedi. Ne var ki anlaşmış iki insanın dağ başına çekilmiş keşişlerden daha kuvvetli olacağına beni inandırdı."
"Dedim ya kozmik bir kuvvetti bizi birleştiren. Karşı konulmaz bir iti, bir molekül çekişmesi."
"Nasıl kaptırdım kendimi, nasıl yaptım bunu, nasıl?"
"Şuuru şöyle itiverrivermiştik ayağımızla. Etrafımızda sarhoş renklerin baş döndüren cümbüşü."
"Neden diyordum, neden, neden, neden? İlgiye susamış, ilgisizlikten çatlamış kurak bir toprak gibi istiyordum ki, bir sürü çünküler yağsın üstüme. Bir saat, iki saat."
"Keşki konuşabilseydim. Bilip becerip hasretini çektiğin sözleri söyleyebilseydim."
"Bilmem" dedin. "Sormayın bana böyle şeyler, beceremem, toparlayamam" dedin. Ne sevmiştim alçakgönüllülüğünü. Sonra durdun, durdun tek bir cümle söyledin ki her şeye değerdi.
Sade, berrak, derin. "Bu tablo güftesiz bir şarkı gibi güzel" dedin. Felsefemi beş kelimede özetlemiştin. (...) İşte o anda anladım ki, sen beklediğim sendin."
"Ben de."
"İşte o anda anladım ki, biz, birbirimizi bulmak için yaratılmışız, bulamadığımız için de eksikmişiz. (...) Ve sonra böylece bütünleştik."
"Anlayışsızlıklar ortasında yalnızdım. Zindan gibi ümitsizliğime bir kapı aralandı birden. Işıklı, sıcak."
"Anladığımdan falan değil, inan bana."
"İftira etme kendine, senin o yaman sezişini ben değme eleştirmecilere değişmem."
' Geçmiş nedir? Biraz da çocukluğumuzdur. Ne hikmetse hepimizin en mutlu olduğumuzu sandığımız dönemdir. Anamız sağdır, babamız sağdır. Ekmek elden, su gölden yaşamaktayızdır. Dünyayı yeni keşfetmekteyizdir. Kendimizi evrenin ekseni sanmaktayızdır. İçimiz pembe umutlarla doludur. Hayat önümüzde hiç yazılmamış bomboş papye kuşe bir sayfa gibidir. Aşkı yeni keşfederiz. Karşı cinsi yeni keşfederiz. Dünya nimetlerinin bir bir farkına varmaya başlarız. Aslında tatlı bir serüvendir bu. '