“Din her zaman Tanrı’nın yerini almak, insanları Tanrı’yı bulmak için kendisinden (dinden) geçmeye zorunlu tutmak eğiliminde olmuştur. Pek çok insan için Tanrı’yı bulmak ancak tapınma ve törenlerde mümkündür, başka yerde değil. Öyleyse din demek, insanı Tanrı’ya ulaştırdığına ya da Tanrı’yı hoşnut ettiğine inanılan dinsel yükümlülükler ve gelenekler demektir. Bütün bunlara ihtiyaç yoktur demiyorum. Tersine bunlara her zaman ihtiyaç vardır; fakat, birçoklarının, ve özellikle her görüşe mensup köktenci ve gelenekçilerin zannettiklerinin aksine, esas olan bunlar değildir.”
“Eğer Tanrı en özlü kendiliğiyle Tevrat’ın metninde kendini gösteriyorsa,böylelikle sonsuzluktan sonluluğa geçmiş oluyorsa, tersine bir işlemle, metnin sözcüklerini ve harflerini sınırsızca kırarak, onu yeniden sonsuz kılmak gerekir. Tanrı metinde “bedenselleşti” diyoruz. Kabala bu yolla, insanların, Tanrı’nın sonsuzluğunundan sorumlu olduklarını ima etmiş oluyor. İnsanlar Tanrı’dan sorumludur. “Üstündekini tanı!” buyruğu hakkında, Volojinli Rabbi Hayim şu açıklamayı yapıyordu: “Üstündeki (yani Tanrısal olan) senin kendinden gelir, sen ondan sorumlusun.”