"Ama sonuçta, vardır diye hayal ettiği hiçbir şey... yoktu!..
Sundurmalarının altında sallanan sandalyelerinde oturan büyükler yoktu!..
Gruplar halinde oyun oynayan çocuklar yoktu!...
Meyve-sebze tezgâhları olmadığı gibi, Berlin'deki gibi bir kafe de yoktu!..
Bunun yerine, toplanıp oturan insan grupları vardı. Hepsi yere bakıyor ve berbat bir şekilde mutsuz görünüyorlardı."
9 yaşındaki Bruno ve ailesi babasının işi gereği, kendi şehirlerinden, Berlin'den, başka bir şehire taşınırlar. Bruno arkadaşlarından, evlerinden ayrıldığı için çok mutsuzdur ve kendini çok yalnız hissetmektedir. Odasının penceresinden, uzakta görünen tel örgüler arasındaki insan kalabalığı çok ilgisini çeker ve merakının peşine düşer...
Çok sık karşıma çıkmasına rağmen bir türlü okuma şansı bulamamıştım. Sadece isminden yola çıkarsam beni bu kadar derinden etkileyeceğini asla ummazdım, konusu hakkında hiçbir fikir sahibi değilken elime aldım ve yemin ederim neye uğradığımı şaşırdım. Okunması çok kolay, çok yalın bir kitap ama bir o kadar çarpıcı ki eminim etkisi altında kalmamanız için ruhsuz ve kalpsiz bir insan olmanız gerekir, hele de üstüne filmini izlediyseniz. Resmen mideme bir sancı girdi, boğazım düğüm düğüm oldu...
Ayrıca Bruno ve Shmuel'in dostluğu içinde çok fazla anlam barındırıyor...
Son olarak, (kitabın arkasında da geçtiği gibi) Bruno'nun gördüğü tel örgüler maalesef dünyanın dört bir yanında var. Umarım asla hiçbir insan, hiçbir toplum bunlara rastlamak zorunda kalmaz.
Keyifli okumalar dilerim.