Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kurt Okay

Kurt OkayBaşkomutan Enver Paşa yazarı
Yazar
8.4/10
8 Kişi
12
Okunma
2
Beğeni
881
Görüntülenme

Kurt Okay Gönderileri

Kurt Okay kitaplarını, Kurt Okay sözleri ve alıntılarını, Kurt Okay yazarlarını, Kurt Okay yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Türk Çanakkalesi”, bir 19. yüzyıl İlliada’sıydı. Bu, milletlerin devlerinin kırdığı hiçbir savaş, bu kadar kahramanca olmamıştı. Bir zamanlar Troya’nın duvarlarının yükseldiği Asya tarafında, Çanakkale boğazında, Gelibolu’da bir ordu, şimdi ülkeyi dev bir filoya ve güçlü bir müttefik düşmana karşı savunmak zorunda kalıyordu. Tanrıların babası Zeus’un oturduğu İda dağı, Priamus’un kalesi, Kserkes’in tepesi, Stamander’in eskiden Grek ordugahı ile Troyalıları ayıran çizgisi, — Bu topraklar ne kadar kanla sulanmış, bu topraklar ne kadar efsane doğurmuştu? Achil, Hektor, Patroktus, Hero ve Leander. Gerçek veya masal — uzak geçmiş zamanların parıltıları altında çözülemez biçimde iç içe geçmiş — Gerçek ve Masal. Şimdi, bir zamanlar Hektor’un şarkı söylediği yerler üzerinde İngiliz ve Fransız bombaları gümbürdüyor, yeni zamanın savaşı, yeni savaş araçlarıyla, klasik çağların topraklarında yapılıyordu. Ama, insanlar daracık siperlerde oturuyorlar, kılıç sallamak yerine el bombası atıyor, kum torbaları kalkan görevi görmek zorunda kaldıkları bu insanlar, eski Troya savaşçılarının savaşırken, aç kalırken, kan dökerken, ölürken gösterdikleri cesaretten çok daha fazlasını gösteriyorlardı
Kurt Okay
Kurt Okay
Afiş: Gelibolu Bozgunu. Çanakkale üzerinde oturan Wilhelm bıyıklı kişi Enver Paşa.
. Talat Paşa'nın 15 Mart'ta Berlin'de öldürüldüğü haberi onu derinden sarsmıştı. Talat Paşa, bu muhteşem kamil insan ve dost, bir Ermeni cani katilin kurbanı olmuştu! Ona arkadan sokulup sırtından vurmuşlardı. O böyle bir ölümü hak etmemişti. Ve arkadaşının kaybının acısı suikastçıya karşı açılan davanın gidişini önceden tahmin ettiğinden, haklı bir öfke ve infial ile karışıyordu. Bu dava o zamanki durumun gidişatma uygun olarak tamamen tek taraflı yürütülen mahkemede 51. madde uygulanarak katil beraat ettirilmişti. .
Sayfa 248Kitabı okudu
Reklam
. Önce olduğu gibi Mustafa Kemal Paşa büyük bir inat ve kararlılıkla Anadolu'nun hukuku için savaşıyordu. İtilaf devletlerinin korktuğu başına gelmişti. Ağustos 1920'de İstanbul hükümeti Sevr Antlaşmasının hükümlerini bildirmiş, buna karşı, Ankara'daki Türk milliyetçilerinin hükümeti bu kabulü geçersiz saymıştı. Milli Meclis sürekliliğini açıklayarak, birkaç ay sonra kabul ettiği yeni anayasa da şu hükümler yer almıştı: "Hakimiyet, kayıtsız, şartsız milletindir. Yönetim sistemi temel olarak halkın kendisine dayanır. Güç kullanma ve kanun çıkarma hakkı, halkın tek temsilcisi Büyük Millet Meclisinindir. Türk devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilir." .
Sayfa 246Kitabı okudu
. Anadolu'da Mustafa Kemal Paşa hareketi gittikçe genişliyordu. Milli güçleri etrafında toplamış, kongreler tertiplemiş, Anadolu ve Rumeli Müdafayı Hukuk Cemiyeti birleşmiş, ve şu açıklamayı yapmıştı: "Yurdumuzu tehdit eden iç ve dış tehlikelere karşı milli vicdan uyandı... 30 Ekim 1918'de Osmanlı hükümeti ile müttefikler arasında tesbit edilen, Türklerin bulunduğu yerlerin sınırları ve Türk halkının çoğunluğu teşkil eden yerlerde bütün bir birlik kurulmalıdır. Ülkemizin dokunulmazlığını ve milli bağımsızlığımızı olduğu gibi, saltanatın ve halifeliğin kalmasını güvence altına almak için, milli güçleri ve halkın iradesini uyandırmaya çalışmak zarurettir. Osmanlı topraklarının herhangi bir yerinin işgali ve özellikle Ermenistan'ın bağımsız olma hareketi veya anavatanın aleyhine, Yunanistan'ın yapacağı her hareket direnişle karşılanacaktır..." .
Sayfa 243Kitabı okudu
. Bakü'de adeta cehennem hayatı başlamıştı. Bu şehrin duvarları arkasında o zamana kadar yapılmış herşeyi unutturan ne varsa yapılıyordu. İnsanı hiçbir şeyin olmadığı sahneler, görmemek için insanın gözlerini kapatacağı resimler ve bütün bunlar çıldırmış bir beynin çılgın fantazileri değil, gerçeğin ta kendisiydi. Rotarmistlerin (Kızıl ordu askerleri) ateş salvoları, şehri bir salgın hastalık gibi silip süpüren yağmacı sürülerin bağırtıları, sarhoş denizcilerin vahşi saldırıları karşısındaki savunmasız kadınların çığlıkları, kan birikintileri içinden uçarcasına kaçanlar, kırılan cam ve tahtaların parçaları, öldürülenlerin hırıtıları. "Çeka"nın binlerce kurbanı hemen Bakü yakınındaki Nargen adasına götürülüyordu. Bu adaya "Ölüm Adası" demeleri hiç de sebepsiz değildi. Trenlerin bütün vagonları tıklım tıklım. Kızıl proleterya adına yapılan bu "soygun haftası"nda ele geçirilen yağmalar, Kızıl Azerbaycan'ın dünya ihtilalinin merkezi Moskova'ya hediyesi olarak gidiyordu. .
Sayfa 234Kitabı okudu
. 28 Mayıs 1918'de Gence'de Milli Meclis toplanıp, Azerbaycan'ın bağımsız cumhuriyet olduğu ilan edildiğinde, sadece Bakü, Rus varlığından kurtulamamıştı. Bolşevik Rusya'da, en az Çarlık kadar, bu şehre önem veriyordu. Ama Bakü'nün müslüman halkı için dile getirilmeyen yeni acılı zamanlar başlıyordu. Mart 1918' de Ermenilerin, Bolşevikler adına işledikleri kanlı cinayetler, Azerbaycan hükümetini bütün gücüyle Bakü'yü kurtarmaya yöneltmiş, kendi askeri güçleri yetmediğinden Türkiye'den destek istemişlerdi. Yardım çağrısı kısa sürede yankı bulmuş, Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa güçlü bir askeri birlikle hemen yardıma koşmuştu.
Sayfa 232Kitabı okudu
Reklam
. Enver Paşa dişleri arasından bir ıslık çaldı. Bu kadarı da fazlaydı. Zinoviyev'in "diplomasi olmayacak güvencesinde ki sözlerde Rusların dostluğunun ne olduğu anlaşılıyordu!" Kendini onlara zorla mı kabul ettirmişti? Onu kendileri bizzat çağırmamış mıydı? Demekki, kendi isim olarak tutulmuş, gücü kullanılmış ve Doğu halklarını cezbetmek, oltayı iyice yutmaları ve Rusya'nın bunları iyi ganimet toplaması için ismi yem olarak kullanılmıştı. Ne varki, şimdi onların da gördüğü gibi nasıl bir sevgi ile karşılanmıştı. Şimdi de geri çekiliyorlardı. Rekabetten korkuyorlardı. İsmi önde olsun ama, bu ismi taşıyan bir insan olmasın demekti bu. .
Sayfa 228Kitabı okudu
. "-Bu günlerde liberal fikirli büyük bir Türk devlet adamına, Türk köylülerinin "Bolşevik" kelimesinden ne anladıklarını sordum. Bu devlet adamı bana şu cevabı verdi: Bizde köylülerin bu kelimeden anladıkları; İngiltere'ye karşı savaşan ve bize yardım eden insanlardır. Bunun üzerine onu, biraz daha sıkıştırmayı denedim ve sordum: Türkiye'de köylüler, Bolşevikliğin sadece İngiltere'ye karşı değil de, imparatorluklara karşı, bu arada Rus ve Türk imparatorluklarına karşı olduğunu bilseler nasıl karşılarlar? O zaman da kaçamak sözlerle Türk köylüsünün bunu anlamayacağını söyledi." Zinoviyev yukarı kaldırdığı omuzlarını düşürüp, öne eğik kafasıyla salona göz atmıştı. Zinoviyev'in bütün davranış şekli şu intibayı yaratıyordu: Bu ne diyor yahu? Türk köylüsünü birazcık tanıdığını zanneden gereksiz sorular. Köylü, çalışıp ekmeğini kazanacağı küçük bir ülkesi, sürebileceği bir tarlası, çalışmasının meyvalarını taşıyacak bir bahçesi, hür insanlara mahsus bilinç, başkalarının malına göz dikmeyi gerektirmeyecek şeyler istiyordu. Türk köylüsü, bütün doğu köylüsü gibi, marksist anlamda proleterya değildi. Sovyetlerin onlara getirmek istedikleri, daha fazla malı olanlara düşmanlığın onların duygularında, geleneklerinde, iç dünyalarında yeri yoktu. .
Sayfa 226Kitabı okudu
. Enver Bey bağırıyordu: "Eğer bu fırsatı kaçırırsak, eğer gücümüzü toplayıp, şimdi, hasımlarımızın birbiriyle uğraştıkları şu zamanda, elimizi ayağımızı bağlayan şu zincirlerden kurtulamazsak, elimiz böğrümüzde memleketin geleceğini büyük devletlere bırakmak zorunda kalırız ... " Arkadaşları da onu tasdikliyorlardı. Son sürat hazırlıklar başlamış, Enver Bey yine coşku içindeydi. Şimdi savsaklama olmazdı, ileri daha ileri, düşman aklını başına toplamadan, Edirne geri alınmalıydı. .
Sayfa 217Kitabı okudu
. Tam o günlerde Binbaşı Mustafa Kemal Bey, Fethi Bey ve Tahir Bey ve (son ikisi daha önce Paris'teydi) oniki kurmay subayla, on sekiz topçu subayı, Tunuslu "Mağrib" kıyafetinde Türk karargahına çıkageldiler ve Trablus'ta İtalyanlara karşı savaşmakta olan kurmay başkanı Reşad Bey'e takdim edildiler. Düşman her ne kadar Trablus, Tobruk, Bingazi ve Hams'u işgal etmişse de, ülkenin içlerine henüz nüfuz etmeyi başaramamıştı. Enver Bey, yerli insanlara, alçakgönüllü iyi davranarak, fazla çaba sarfetmeyip, kurban vermeden ve fazla da yorulmadan bu gönüllü yığınlardan olağanüstü bir gayretle askeri bir direniş gücü kurmayı başarmış bulunuyordu. .
Sayfa 185Kitabı okudu
Reklam
. Bu sefer Jöntürkler, yönetimin dizginlerini demir elleriyle kavrıyorlardı. Hiçbir özür kabul edilmemiş, Esat Paşa, Meclis-i Mebusan'ın yolladığı bir kararname ile Sultan'ın huzuruna gelerek, Abdülhamid'e "hal" fetvasını uzatmıştı. Sultan, bu kararı tevekkülle başını eğerek ve sıkıntılı birkaç sözle "Bu kaderim" diyerek imzalamıştı. .
Sayfa 176Kitabı okudu
. Daha bir kaç gün önce dizginleri ele alan Liberal partiden dolayı Abdülhamid, eski gücünü kazandığını, geçici olarak tehlikenin atlatıldığını sanıyordu. Güç ve iktidar hırsı onu yine yakalamışa benziyordu. Eğer yerini koruma söz konusu ise bu dizginlenemezdi. 18 Nisan gecesi, Pangaltı Askeri Akademisi'nden onaltı subay ve içlerinde Jöntürk Komitesi üyesi olan ikiyüzden fazla subayın idamı isteniyordu. Bu anlamda ikinci bir güç denemesini bir daha hayatı boyunca bulamadı. Bundan birkaç gün sonra, Saffet Paşa, Enver Bey, Salih Paşa, Fethi Bey önderliğinde otuzbin kişilik bir ordu İstanbul'un etrafında yarım daire teşkil etmişlerdi. Surların arkasında, Sultan hiçbir şeyden habersiz, tekrar eski şaşasıyla her şeyden habersiz tezahüratla "Selamlığa" çıkıyordu. .
Sayfa 175Kitabı okudu
. Çılgınlık! Çılgınlık! Ve tehlikeli! Böyle ruhi yetenekleri olan, böyle teşkilâtçılık yeteneği olan bir adam, yeteri kadar huzursuzluk kaynağı olan Jöntürkler tarafına geçmişse işler iyiye gitmiyor demekti. Saray ve hükümet telaş içindeydi. Enver Bey, kartlarını açıkça masaya koymuştu. .
Sayfa 141Kitabı okudu
. Enver adı, 3. Ordu'da parlayıp, dikkati çekmeye ve yıldızlaşmaya başlamıştı. Genç kurmay subay, üstlerinden şimdiye kadar kimseye yapılmamış iltifatlar görüyordu. Aynı zamanda gittikçe artan ünü, Saray çevrelerinin dikkatini çektiği kadar, Komitacı çeteler içinde önem kazanıyordu. Elbette çeteler için Enver Bey adı; şeytanın kendisiydi. Koca bir ordu ile savaşa girme yerine, çeteciler arasında panik çıkarmak ve onların çıkardığı karışıklığı ortadan kaldırmak için bu tek adam yetiyordu. Adı duyulduğunda herhangi bir direnişin, ayaklanmanın olması söz konusu olamazdı. .
Sayfa 134Kitabı okudu
364 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.