Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kurt Okay

Kurt OkayBaşkomutan Enver Paşa yazarı
Yazar
8.4/10
8 Kişi
12
Okunma
2
Beğeni
879
Görüntülenme

Kurt Okay Sözleri ve Alıntıları

Kurt Okay sözleri ve alıntılarını, Kurt Okay kitap alıntılarını, Kurt Okay en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
. Fransızların eseri olan bu Kanal, bir zamanlar Nil topraklarını siyasi ve askeri bakımdan güçlendirmek için açılmışlı. Ama bunu Süveyş Kanalı sahibi olarak kısa süre önce fark ettiler. 1875 yılında İngiliz Başbakanı Disraeli, Rothsehild'lerin aracılığıyla Hidiv İsmail Paşa'dan büyük bir bölümünü satın almışlardı. .
. Bir keresinde, tedavi için üzerine eğilen doktora garip bir şekilde bakarak "Sanıyorum beni acilen büyük karargaha çağırıyorlar" demişti. Goltz, nihayet 19 Nisan'da son nefesini verdi. Enver Paşa, Mareşalin hayattan ayrıldığı haberini veren telgrafı dakikalarca elinde öylece tutup kalmıştı. Ölüm bazen ne kadar acı ve acımasız olabiliyordu! .
Reklam
. Pek çok kişinin elde etmek için ömür boyu uğraştığı bütün bunları kader ona sunmuştu. Bütün bu hayatın sonunda ne vardı? Daha fazlasına cesaret edemiyordu. Aşmaması gereken bir sınır vardı. Mukaddes kanunlara güvenmeli, içinde yanan sakin ve aleve dayanan bir inancı olmalıydı. Ara sıra onu yoklayan, pek de seyrek olmayan, onu zorlayan karanlık sevgiler vardı: "-Ben yaşlanmayacağım. Hayatım çok çabuk sona erecek." .
. Önce olduğu gibi Mustafa Kemal Paşa büyük bir inat ve kararlılıkla Anadolu'nun hukuku için savaşıyordu. İtilaf devletlerinin korktuğu başına gelmişti. Ağustos 1920'de İstanbul hükümeti Sevr Antlaşmasının hükümlerini bildirmiş, buna karşı, Ankara'daki Türk milliyetçilerinin hükümeti bu kabulü geçersiz saymıştı. Milli Meclis sürekliliğini açıklayarak, birkaç ay sonra kabul ettiği yeni anayasa da şu hükümler yer almıştı: "Hakimiyet, kayıtsız, şartsız milletindir. Yönetim sistemi temel olarak halkın kendisine dayanır. Güç kullanma ve kanun çıkarma hakkı, halkın tek temsilcisi Büyük Millet Meclisinindir. Türk devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilir." .
Sayfa 246Kitabı okudu
. Tam o günlerde Binbaşı Mustafa Kemal Bey, Fethi Bey ve Tahir Bey ve (son ikisi daha önce Paris'teydi) oniki kurmay subayla, on sekiz topçu subayı, Tunuslu "Mağrib" kıyafetinde Türk karargahına çıkageldiler ve Trablus'ta İtalyanlara karşı savaşmakta olan kurmay başkanı Reşad Bey'e takdim edildiler. Düşman her ne kadar Trablus, Tobruk, Bingazi ve Hams'u işgal etmişse de, ülkenin içlerine henüz nüfuz etmeyi başaramamıştı. Enver Bey, yerli insanlara, alçakgönüllü iyi davranarak, fazla çaba sarfetmeyip, kurban vermeden ve fazla da yorulmadan bu gönüllü yığınlardan olağanüstü bir gayretle askeri bir direniş gücü kurmayı başarmış bulunuyordu. .
Sayfa 185Kitabı okudu
II. Abdülhamid
. O, tahtı zor kullanarak ele geçirmişti. Kendinden önceki Abdülaziz öldürülerek devrilmiş, haksız olarak tahtına oturduğu büyük kardeşi Murat, bir entrika ile ruh hastası ilan edilmiş, bütün ailesiyle Çırağan Sarayı'na kapatılmıştı. Abdülhamid tahta geçip, milyonlara hükmeden yönetme gücüne sahip olmuştu. Ama bu güç ile korkuya katlanmak zorundaydı. Hile ile ele geçirdiği ama diğer taraftan hak iddia edilen gücü zorla aldığından, hayatından korkuyordu. Bu yüzden ülkeyi sımsıkı kapamıştı. Hizmetleriyle, devlet bütçesine ağır yükler getiren bir hafiye ordusu kurmuştu. Çok sıkı korunan bir sarayda oturmasına rağmen, yanında sürekli bir revolver taşıyor, sarayı sadece Cuma namazı için haftada bir gün terkediyor, geceleri bir odadan diğerine dolaşıyordu. Vesveseleri, onu, hükümdarlığı altında halkının acı çektiği, zulmü ile pek çok kurban verilen bir zorbaya dönüştürmüştü. .
Sayfa 123Kitabı okudu
Reklam
. Enver Paşa inançlı bir şekilde tastikliyordu: "Güçlü bir Türkiye. İşte bizim arzumuzun esası. Birlik içinde sağlam bir devlet ve halk varlığını bir kale gibi yapmayı başarmak zorunda olduğumuzu görmeliyiz. İstiklâlimizi ortadan kaldırmak isteyen Avrupa'nın güçlü devletlerinin çabalarını boşa çıkarmak için yeterince güçlü olacağız. Bu fikri gerçekleştirmek için, Almanya ile bir antlaşma yapmaya mecburuz. Başka bir yol görmediğim için bilerek mecburuz diyorum". Gözleri, alev alevdi. .
. Goltz, 1883'te Sultan'ın ısrarlı arzusu üzerine Türk askerini Prusya tarzına göre eğitmek için İstanbul'a gelmişti. Son derece iyi niyetle Sultan'ın bu arzusunu gerçek bir reforma dönüştürmek için dikkate değer bir çaba olarak görüp işe başlamıştı. Sultan, yeni devrin ruhunun dışında kalmayacak yetenekli bir ordunun kurulmasını, askeri derslerin yanında, pratik talimlerle birlikte yapılmasını arzu ediyordu. Abdülhamid'in hükümdarlığı sırasında her şey bu reform çabaları şeklinde görünmesi de bundandır. Orta dereceli okulların ve meslek okullarının kurulması da bunun tabii parçasıydı. .
Sayfa 119Kitabı okudu
. “Türk Çanakkalesi”, bir 19. yüzyıl İlliadasıydı. Bu, milletlerin devlerinin kırdığı hiçbir savaş, bu kadar kahramanca olmamıştı. Bir zamanlar Troya'nın duvarlarının yükseldiği Asya tarafında, Çanakkale boğazında, Gelibolu'da bir ordu, şimdi ülkeyi dev bir filoya ve güçlü bir müttefik düşmana karşı savunmak zorunda kalıyordu. Tanrıların babası Zeus'un oturduğu Ida dağı, Priamus'un kalesi, Kserkes'in tepesi, Stamander'in eskiden Grek ordugahı ile Troialıları ayıran çizgisi, — Bu topraklar ne kadar kanla sulanmış, bu topraklar ne kadar efsane doğurmuşlu? Achil, Hektor, Patroktus, Hero ve Leander. Gerçek veya masal — uzak geçmiş zamanların parıltıları altında çözülemez biçimde iç içe geçmiş — Gerçek ve Masal. .
. Enver Paşa dişleri arasından bir ıslık çaldı. Bu kadarı da fazlaydı. Zinoviyev'in "diplomasi olmayacak güvencesinde ki sözlerde Rusların dostluğunun ne olduğu anlaşılıyordu!" Kendini onlara zorla mı kabul ettirmişti? Onu kendileri bizzat çağırmamış mıydı? Demekki, kendi isim olarak tutulmuş, gücü kullanılmış ve Doğu halklarını cezbetmek, oltayı iyice yutmaları ve Rusya'nın bunları iyi ganimet toplaması için ismi yem olarak kullanılmıştı. Ne varki, şimdi onların da gördüğü gibi nasıl bir sevgi ile karşılanmıştı. Şimdi de geri çekiliyorlardı. Rekabetten korkuyorlardı. İsmi önde olsun ama, bu ismi taşıyan bir insan olmasın demekti bu. .
Sayfa 228Kitabı okudu
Reklam
. Edip, Ahmet Hikmet Bey ne demişti: "Atının dizginlerine yapıştığı, kılıcını çektiği, tüfeğini omuzladığı, süngüsünü bilediği gün, zayıf ve korkak köylü korkulan bir savaşçı olup, çıkar. Sen, koca bir çınar ağacısın. Kırılırsın ama, eğilmezsin. Ölürsün, şikayet etmezsin. Çöl kumlarını kanınla sular, ekmeğini alın terinden çıkarırsın" .
. 28 Mayıs 1918'de Gence'de Milli Meclis toplanıp, Azerbaycan'ın bağımsız cumhuriyet olduğu ilan edildiğinde, sadece Bakü, Rus varlığından kurtulamamıştı. Bolşevik Rusya'da, en az Çarlık kadar, bu şehre önem veriyordu. Ama Bakü'nün müslüman halkı için dile getirilmeyen yeni acılı zamanlar başlıyordu. Mart 1918' de Ermenilerin, Bolşevikler adına işledikleri kanlı cinayetler, Azerbaycan hükümetini bütün gücüyle Bakü'yü kurtarmaya yöneltmiş, kendi askeri güçleri yetmediğinden Türkiye'den destek istemişlerdi. Yardım çağrısı kısa sürede yankı bulmuş, Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa güçlü bir askeri birlikle hemen yardıma koşmuştu.
Sayfa 232Kitabı okudu
. Oltu üzerinden, Rus ordusu birliklerine şaşırtma baskını yaparak onları püskürtmek ya da dağlarda gürleyen atışlarla karlara gömmek için sol taraftan yapılan yürüyüş başarıya ulaşmıştı ama, ordu günden güne eriyordu. En kötüsü, piyadelerin çektiğiydi. 9. Kolordu kumandanı İhsan Paşa, yaptığı düzenleme ile daha fazla manevra kabiliyeti için sırt çantalarıyla ve uzun paltolarını (kaput) Erzurum'da bıraktırmıştı. Bu hareket de, felaketin büyük bir sebebi olmuştu. .
. Bakü'de adeta cehennem hayatı başlamıştı. Bu şehrin duvarları arkasında o zamana kadar yapılmış herşeyi unutturan ne varsa yapılıyordu. İnsanı hiçbir şeyin olmadığı sahneler, görmemek için insanın gözlerini kapatacağı resimler ve bütün bunlar çıldırmış bir beynin çılgın fantazileri değil, gerçeğin ta kendisiydi. Rotarmistlerin (Kızıl ordu askerleri) ateş salvoları, şehri bir salgın hastalık gibi silip süpüren yağmacı sürülerin bağırtıları, sarhoş denizcilerin vahşi saldırıları karşısındaki savunmasız kadınların çığlıkları, kan birikintileri içinden uçarcasına kaçanlar, kırılan cam ve tahtaların parçaları, öldürülenlerin hırıtıları. "Çeka"nın binlerce kurbanı hemen Bakü yakınındaki Nargen adasına götürülüyordu. Bu adaya "Ölüm Adası" demeleri hiç de sebepsiz değildi. Trenlerin bütün vagonları tıklım tıklım. Kızıl proleterya adına yapılan bu "soygun haftası"nda ele geçirilen yağmalar, Kızıl Azerbaycan'ın dünya ihtilalinin merkezi Moskova'ya hediyesi olarak gidiyordu. .
Sayfa 234Kitabı okudu
"Kim her şeyi düşünürse, iş yapmaya vakit bulamaz"
Sayfa 76 - Doğu Kütüphanesi,1.Baskı, 2006, IstanbulKitabı okudu
361 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.