Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kurt Okay

Kurt OkayBaşkomutan Enver Paşa yazarı
Yazar
8.4/10
8 Kişi
12
Okunma
2
Beğeni
907
Görüntülenme

En Eski Kurt Okay Sözleri ve Alıntıları

En Eski Kurt Okay sözleri ve alıntılarını, en eski Kurt Okay kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bu eserin yayınlanmasında maddî ve manevî katkılarından dolayı DERİDEN Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Şenkal Özer Beg’e teşekkür ederiz
Tarihin., milletler savaşı olduğu ve bu savaşta buhrana düştüğümüz her an kaçınılmaz olarak Enver Paşa hazretle­riyle karşı karşıya geleceğiz. Bu, içinde bulunduğumuz ahval ve şeriatın hissi bir yansıması değil, doğrudan doğruya tari­hi bir zorunluluktur. Nitekim, son zamanlarda cahilane ve haınane de olsa ister istemez Enver Paşa Hazretleri ve o dö­neme yapılmak mecburiyetinde kalman ithaflar bunun açık bir misalidir
Reklam
Enver Paşa adı, Yakın Çağ tarihinin bir dönüm noktası sayılan 20. yy’ın başlarında ortaya çıkar. Devir, dünyanın topyekun değişim sancıları geçirdiği son derece muhataralı ve dağdağalı bir dönemdir. Batı emperyalizmi, asırlık impa­ratorlukları tarihten tasfiye ameliyesine tabi tutarken, bu yolda millî asabiyet duygusunun ateşini sonuna kadar kö­rüklenmektedir. Bu amansız boğuşmada tasfiye edilen bizim açımızdan sadece Osmanlı Türk imparatorluğu ve hanedan değil, batının yüzlerce yıllık intikam hırsıyla beklediği Türk milletini tarih sahnesinden silme hesaplaşmasıdır. Enver Pa­şa, yüce Tanrı’nm bir lütfü olarak 1908’de tarih sahnesine çıktığında, dünya ölçeğindeki bu genel değişimi gören biri olarak, milletlerarası hercü mercin azgın dalgaları arasında bulur kendini. Millet ve memleket olarak, mevzi ya da genel tam onyedi cephede savaş halindeyiz. Bir yandan değişen dünya şartlarına uyum sağlayacaksınız, bir yandan memali- kî şahaneyi muhafaza edeceksiniz, daha da önemlisi üzerini­ze çullanan Batılı hempalara karşı vatanı müdafa, devleti ve milleti payidar edeceksiniz
Enver Pa­şa, yüce Tanrı’nin bir lütfu olarak 1908’de tarih sahnesine çıktığında, dünya ölçeğindeki bu genel değişimi gören biri olarak, milletlerarası hercü mercin azgın dalgaları arasında bulur kendini. Millet ve memleket olarak, mevzi ya da genel tam onyedi cephede savaş halindeyiz. Bir yandan değişen dünya şartlarına uyum sağlayacaksınız, bir yandan memali- kî şahaneyi muhafaza edeceksiniz, daha da önemlisi üzerini­ze çullanan Batılı hempalara karşı vatanı müdafa, devleti ve milleti payidar edeceksiniz
Enver Paşa adı, 20. yy’ın ilk çeyreğine kadar devam eden emperyalist savaş dönemi, Osmanlı Türkiyesiyle daha sonra devam edecek “Turan Barışı” projesiyle köprü kuran Orta Asya, Orta Doğu, Afganistan, Balkanlar ve Kafkasya ile Tür­kiye gözönüne alındığında daha da anlam kazanmaktadır. Ne varki, yüzyıl önce içinde bulunduğumuz şartlarla günü­müz dünyasında içinde bulunduğumuz durum sözkonusu olduğunda, sözde büyük atıl unlar yaparak, imparatorluk ye­rine misak-ı millîyle sınırlı bir devlet, monarşi yerine Cum­huriyet, moııokrasi yerine demokrasiyi ikame etmemize rağ­men, Batı karşısında lanet olasıca aşağılık kompleksimizi or­taya koymaktan öteye gidemediğimiz işin bir başka gerçeği­dir. Ve ne teessüf ki, kangrenleşmiş iktidar mücadelesindeki demokrasi sapkınlığını yüksek politika yaptıklarını sanarak, Batılı deniz eşkıyalarının şefaatine sığınan günümüz hükü­met ve yöneticileriyle, Enver Paşa’nın isyan edip Makedonya dağlarına çıktığı o dönemde “Düvel-i muazzama”nın Lond­ra’da, Viyana’da, Paris’te vereceği kararları, Boğaz’daki yalı­sında onüçüncü dereceden yabancı bir konsolostan tebligat beklemek arasındaki acınası yalnızlığımız arasında da pek fark olmadığıdır.
Ne varki, yüzyıl önce içinde bulunduğumuz şartlarla günü­müz dünyasında içinde bulunduğumuz durum sözkonusu olduğunda, sözde büyük atıl unlar yaparak, imparatorluk ye­rine misak-ı millîyle sınırlı bir devlet, monarşi yerine Cum­huriyet, monokrasi yerine demokrasiyi ikame etmemize rağ­men, Batı karşısında lanet olasıca aşağılık kompleksimizi or­taya koymaktan öteye gidemediğimiz işin bir başka gerçeği­dir.
Reklam
Ve ne teessüf ki, kangrenleşmiş iktidar mücadelesindeki demokrasi sapkınlığını yüksek politika yaptıklarını sanarak, Batılı deniz eşkıyalarının şefaatine sığınan günümüz hükü­met ve yöneticileriyle, Enver Paşa’nın isyan edip Makedonya dağlarına çıktığı o dönemde “Düvel-i muazzama”nın Lond­ra’da, Viyana’da, Paris’te vereceği kararları, Boğaz’daki yalı­sında onüçüncü dereceden yabancı bir konsolostan tebligat beklemek arasındaki acınası yalnızlığımız arasında da pek fark olmadığıdır.
Tarih şuurundan bihaber, olgular bir yana, olayları bile idrak etmekten aciz zavallı entelijansiyamız için bırakalım tarihi Orta Asya’dan başlatmayı, son yüzelli yıllık bozgunu da bir yana bırakarak, kısalta kısal ta 1920 ile başlattıkları 70 yıllık Batılılaşma sürecinin adına tarih demek gülünç olduğu kadar, bu süreçle ne dünü açıklamak, ne de yarına dair bir öngürü de bulunmak elbette mümkün olmayacaktır. Hiç şüphesiz Batı’yı tek boyutuyla algılayan entelijansiya için, “geçmiş”ten yola çıkarak bugünü anlamlandırmak, yarını in­şa etmek, “günümüz”den yola çıkarak, geçmişi kurgulamak (ki, bu bir millet ve ideal yaratmadır) lüks bir fantazi olarak kalmıştır. Oysa dünya tarihi bize göstermiştir ki, yarının in­şasının tek yolu geçmiş olay ve olgularının bilgi ve donanı­mı ve analizinden çıkacak sonuçlarıyla ilgilidir. Böylesi bir cehd ve endişeden habersiz bir devlet, hükümet yahut aydı­nın (!) yapacağı tek şey kalıyor o da; Batı’dan esen rüzgârla­rın yönünün nerelere doğru estiğini anlamak için “rüzgâr gülü”nü takibetmek. Bugün olduğu gibi değil mi
Hiç şüphesiz Batı’yı tek boyutuyla algılayan entelijansiya için, “geçmiş”ten yola çıkarak bugünü anlamlandırmak, yarını in­şa etmek, “günümüz”den yola çıkarak, geçmişi kurgulamak (ki, bu bir millet ve ideal yaratmadır) lüks bir fantazi olarak kalmıştır. Oysa dünya tarihi bize göstermiştir ki, yarının in­şasının tek yolu geçmiş olay ve olgularının bilgi ve donanı­mı ve analizinden çıkacak sonuçlarıyla ilgilidir. Böylesi bir cehd ve endişeden habersiz bir devlet, hükümet yahut aydı­nın (!) yapacağı tek şey kalıyor o da; Batı’dan esen rüzgârla­rın yönünün nerelere doğru estiğini anlamak için “rüzgâr gülü”nü takibetmek. Bugün olduğu gibi değil mi?
Aradan bir asır geçtikten sonra, yeni bir emperyalist paylaşım savaşının içinde bulunduğumuz coğrafya ve siyasî yapı üzerinde yine aynı satranç oyunu, aynı argümanlarla, aynı hâkimiyet kavgası, aynı paylaşılacak alanlarla ilgili ol­duğunda, Enver Paşa’yı ve tarihi konumunu daha da derin­den tanımak elzem haline geliyor. Burada önemli olan Enver Paşa’yı sevmek, sevmemek yahut bazı çekirge beyinlilerin yaptıkları gibi tarihi çarpıtıp, olguları hiçe saymak değil, (kaldı ki bu çarpıklığı millete ve tarihe düşmanlığı dile geti­remedikleri için Enver Paşa üzerinden yaptıkları aşikârdır) O’nu ve tarihi dönemi anlamlandırmak gerekmektedir. Nasıl ki, yakın geçmişte milliyetçiliği köhne ve köylülüğe özgü bir tepki hareketi görüp, 1990’iarda dünyayı yerinden sarsma­sıyla, “milliyetçilik” yeniden keşfedilmişse, bir gün gelip, “Enver Paşa” gerçeğini kabullenmek zorunda da kalacaklar­dır. Zira, ne milliyetçiliği, ne Enver Paşa’yı ne de Turan fik­rini bunca yıllık hakaret, tahkir ve tezyif çabalarına rağmen yok saymakla, yok omamış, yok olmayacaktır.
361 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.