En son kimden "kabahat bende" lafını duyduk? Sartre’in "İnsan, doğası ve seçimlerinden tümüyle sorumludur" demesinin üzerinden yüzlerce yıl geçmiş sanki. Bugün tam tersi geçerli. İnsanlar ne doğalarından ne de seçimlerinden sorumlular.
Flaubert'e verelim sözü: "Çocuklar gibi kendinizi eğlendirmek veya hırslılar gibi yaşama dair talimat bulma amacıyla okumayın. Hayır, yaşamak için okuyun."
Güya her şeyin temeli olan atomlar anlaşılan evrenin sadece yaklaşık yüzde 4'ünü oluşturuyordu. Kalan yüzde 96 kayıptı ama muhtemelen bu kayıp kısmın yüzde 25'i karanlık madde, yüzde 75'iyse karanlık enerjiydi. Bilimciler kederle yeterli kütleçekim gücünün bulunmadığını açıkladılar. Karanlık madde kesinlikle gülenecek şey değildi.
" Kendinde hak görme çağında", herkes diğer herkese üstün görünmek istemektedir. Ama geleneksel üstünlük göstergeleri, doğaları gereği edinilmesi çok zor veya imkansız şeylerdir. Çözüm ise yeni üstünlük biçimleri oluşturmaktır. 'Cahil' kesime üstünlük sağlamak sadece kolay değil, kesin sonuç garantilidir. Sonuçta insanların üstün olmak için birbirini ezerek Proust okumaya akın etmeleri ihtimali düşüktür.
Olay dizisi yönelimli romanlar, yanıltıcı ve kısa ömürlüdür. Ve bu nedenle güzellik kalıntısı veya tortusu bırakmazlar. Yaşamın dokusunu ve güzelliğini yansıtabilen romanlarsa, okunması daha zor olmakla birlikte daha zengin bir his sağlayıp bellekte daha uzun kalırlar.
Pasif, uyaran güdümlü dikkat sadece en dramatik ayrıntıları, parlak renkleri ve gürültülü patlamaları fark etme eğilimindedir. Öte yandan faal, amaçlı dikkat, yani Budist dikkatlilik eylemi, manzaranın tümünü kayda almak gibidir.
Godot'yu Beklerken'deki ikili, anlam arayışına çıkamayacak kadar tembel ve meraktan uzak modern insanlardı. Arayışa çıkmak yerine oturup anlamın kendilerine gelmesini bekliyorlardı.
Öğrencilere, çoklu-disiplinli ve son derece akademik Pizza Araştırmaları dersini önermiştim. Ama hayat, McDonalds'ın akademik yeterlilik bursu verdiği duyurusuyla beni her zamanki gibi geride bıraktı.
Günümüzde zorluk iticileşmiştir. Çünkü zorluk, kendinde hak görmeyi reddeder, memnuniyeti geciktirir, dikkati dikkat dağıtıcılardan başka yöne çevirir ve sorumluluk, adanma, düşünce ister.
Yarışmalarda bronz madalya kazananların gümüş kazananlardan daha mutlu olma eğilimi gösterdiklerini ortaya çıkarmıştır. Bronz madalya kazanan, kendisiyle madalya alamayan çoğunluk arasındaki büyük aralığın farkındayken, gümüş kazanan ise altın kazananın sadece bir adım önünde olduğunu görmektedir.