Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Murat Çulcu

Murat ÇulcuMarjinal Tarih Tezleri yazarı
Yazar
Derleyen
7.7/10
24 Kişi
80
Okunma
14
Beğeni
3.574
Görüntülenme

Murat Çulcu Gönderileri

Murat Çulcu kitaplarını, Murat Çulcu sözleri ve alıntılarını, Murat Çulcu yazarlarını, Murat Çulcu yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hareket Ordusunun hazırlanması ve İstanbul'a gönderilmesi aşamalarında, en önemli rolü Kerkük asıllı, ana tarafı Türk, lakabı ise " Arap " olan Mahmut Şevket Paşa oynuyordu.
Sayfa 259Kitabı okudu
Arap yarımadasına, İslamiyet konusunda son derece yetkin bilgisi bulunan İngiliz ajanları, bazı din otoriteleri ile sıkı münasebetler kuruyor ve İslamiyet içinde Protestan (Anglikan) ruhunu oluşturacak, bir mezhep yaratmak yönünde yoğun çalışmaya başlıyorlardı. Nihayet ortaya yeni bir mezhep Vehhabilik çıkıyordu.
Sayfa 200Kitabı okudu
Reklam
Magna Carta 12. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar devam eden, bitmez tükenmez İngiliz- Fransız çatışmaları arasında meydana çıkmıştır.
Ortodoks kelimesi Yunanca "Doğu Kanı" anlamına geliyordu. Ortodokslar geleneksel Hristiyan dogmalarına uygun olan ve sapkın olmayan bir yolda yürüdüklerini, buna karşın Roma kilisesinin hristiyanlığı doğru yorumlamadığını ileri sürüyorlardı.
400 syf.
1/10 puan verdi
Murat Çulcu/ Marjinal Tarih Tezleri. Murat Çulcu, 1950 yılında İstanbul'da doğdu. Lise yıllarında gazeteciliğe başladı. 1974 yılında araştırma dalında yılın gazetecisi seçildi. Savaş muhabiri olarak Kıbrıs Barış Harekatına izledi. Değişik gazetelerde muhabirlik, yöneticilik ve yazarlık yaptı. Tarih yaşayan tüm insanların, dikkatini çeken bir bilim dalıdır. Genelde insanlar tarihi okur. Tarihçi olmadan, tarih yazmaya kalkanların başında da gazeteciler gelmektedir. Elinizdeki bolca kaynağı, bir araya getirip bir eser hazırlamak ve ona da orijinal bir başlık bulmak tarihçilik değildir. Yazar, farklı bir bakış açısıyla Selçuklu, Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti tarihini 2000'li yıllara kadar anlatmak istemiş; konuyla ilgili Avrupa, Amerika, ve Arap tarihlerinden alıntılarla eseri zenginleştirmek yoluna gitmiştir. Her ne kadar kitabın adı Spekülatif Marjinal Tarih Tezleri olsa da, daha çok Avrupa'da materyalist tarih tezlerini destekleyen anlayışın tercümesi ve ulaşabildiği Türk kaynaklarla kendini ispatlama gayreti hissedilmektedir. Her şeyin ekonomiye dayandırıldığı Marx'cı anlayış, her sayfada kendini hissettirmektedir. Metin olarak sıkıcı, mizanpaj olarak kalitesiz ve çok küçük yazılı olması dolayısıyla okuyucuda kitabın bitmeyeceğine dair bir bıkkınlık meydana getirmektedir. Uzun zaman kaybına neden olacağından, okunmaması tavsiye olunur. #Kitapşuuruinsanlıkşuurudur.
Marjinal Tarih Tezleri
Marjinal Tarih TezleriMurat Çulcu · E Yayınları · 200621 okunma
Şam'ı öğleden önce terk edenlerle, dağ yollarından çekilebilenlerden bir çokları da Humus'ta Hama'da, Halep'te esarete düşmüşlerdi. Bu zavallıların esaretine sebep, hakikati söylemek lazımsa düşmanın takibatından çok kısmen de Araplardan bazılarının gösterdiği marifet idi. Hem saklamak vaadinde bulunuyorlar, hem parasını aldıktan sonra hasma teslim ediyorlardı. Düşmanlarımız Şam'ın düşüşünü müteakip yüzbin esir aldığını ilan etti. Bu derece olduğunu zannetmiyorum. Fakat öyle ise yarısından çok fazlası menzillerdeki eratla, mülki memurlar ve mektep talebeleri idi.
Sayfa 92 - Arba YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Şam, 30 Eylül 334 günü böylece düşmüştü. Bir muhtelif müfreze ile Sasi civarında müdafaası ile görevlendirilen Rekabizade Ali Rıza Paşa'nın düşmana katıldığı ve düşmanın şehir civarına yaklaştığı, artık savunma imkanı olmadığı anlaşılınca, şehrin tahliyesine karar verilmiş, fakat mümkün olmamıştı. Almanlar burada da güçlük çıkarmaktan geri kalmamış, şimendiferler ellerinde bulunduğu için kendilerini, eşyalarını kaçırmaktan başka hiç bir endişe gözetmemişlerdir. Teslim sırasında ordunun en kıymetli eşyası ile yüklü, bin müşkülat ile hareket ettirilen tren Boğaz içinde Demr yakınında düşmanın makinalı tüfek ateşi altında kalmış, harekete devam edemeyeceği anlaşılınca Türkleri, Türk Ordusuna ait mallarla yüklü olan vagonları olduğu yerde terk ederek sade bir kaç vagonla savuşup gitmişlerdir. Başıbozuk, asker, memur, subay, kadın, çocuk, boğaz içinde makineli tüfeklerin ateşi altında kalınca o, mahşerden bir örnek gibi yaşanan manzarayı bir defa tasavvur ediniz. Yollar, hendekler, ekseri yerler silahsız halkın cenazeleriyle dolmuş, canını kurtarabilenler, kadın ve çocukların feryadı arasında yeniden şehir tarafına kaçarken bir kısım Araplar yağmaya koyulmuş, fırsat kovalıyor, bir kısım Araplar da Şam sokaklarında "İstiklâl" gösterileri içinde çalkalanıyordu.
Sayfa 91 - Arba YayınlarıKitabı okudu
Pek çok yerlerde Almanlar tehlike henüz kendilerine yaklaşmadan makinalarını, toplarını, tüfeklerini, otomobillerini, hatta kendi sandık ve sepetlerini kırıp, yakıp herkesten evvel savuşmuşlardı. Hatta bu yüzden hala yerlerinde sebat eden bir çok birliğin, tümenin, kolordunun muharebesini de sekteye uğrattıkları görülmüştü.
Sayfa 83 - Arba YayınlarıKitabı okudu
Harp, diğerlerine benzemeyen bir felakettir. Müsbet ve menfi elektriklerin karşılaşmasından infilak eden bir şimşek gibi harp de, dimağı beşerin ihtiraslarının feveranından doğan bir musibettir. Fakat tabii afet gibi hızla sirayeti sınırlı değil, yayılan saldırganlıktır. Harp afeti, insanlık dimağından meydana gelir. Destgahı marifet ve
Sayfa 77 - Arba YayınlarıKitabı okudu
Elde kalan 8nci Alay da kısmen keşiflerle yürüyüş kolunu yanlardan önden, arkadan daima rahatsızlık veren Araplara karşı dağılmıştı. Derhal kullanmaya elverişli el altında 50 tüfek bile yoktu. 326 Dürzi isyanında Havran'da olaylar süresince mutasarrıflık etmiştim. O zaman Tugay merkezi olan Şeyh Meskin'i iyi tanıyordum. 8nci Alay kumandanıyla birlikte atımı ileri sürerek köylülerle bir kaç kelime konuşmak istedim. Köylülerin içinde önceden beni tanıyan biri, bir Türk muhibbi, beni bir kenara çekerek Türkçe ve açıkça bir ifade ile gizlice şu malumatı verdi: -Tefs'in evvelden beri şaki (eşkiya) olduğunu bilirsin. Şerif Faysal bir kaç günden beri buralarda idi. Ve bir gün evvel galibe Tefs'de idi. Adamları bütün bu civar köylerdendir. Şerife mensup bütün Araplar, Dürziler ve Şeyh Said Neva'da toplanacaklar. Üçer, beşer yüz atlı, hecimli hep o taraflara gidiyorlardı. Bunlar Knaytra'yı geçen İngilizlerle birlikte Şam'a gidecekler. Biz Şerif Faysal'a henüz görüşlerimizi bildirdiğimiz için, bu gece hücum etmelerinden korkuyoruz. Çünkü Şerif kendisine tabi olmayanları mahvediyor, dedi.
Sayfa 74 - Arba YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Köylere tahsin eden asiler orduyu rahatsız etmekten ziyade yağma için tuzak kurmuşlardı. Tek tük geçen efradı, silahsız iseler elbiselerini soyup çırılçıplak salıveriyorlar, silahlı iseler, öldürüp silahlarını alıyorlardı. Öyle bir kaç kişilik atlı keşif kollarını, kurşunla vuramazlarsa ekseriya üzerlerine hücuma da teşebbüs etmiyorlardı. Fakat katırlı ve ağırlıklı bir kafile görünce ne vururlarsa kâr sayıyor, bütün kuvvetleriyle silahlarına sarılıyorlar, böylece aynı zamanda orduyu da rahatsız etmekten geri kalmıyorlardı. Tefsi geçince, hemen köy civarında tesadüf ettiğimiz bir ağırlık kafilesi aynı akıbete uğramış, imha edilmişti. Bu bir Alman kafilesiydi. Telef olanlar soyulmuş, henüz kanları kurumamıştı. Leşleri serilen hayvanların yükleri alınmış, fakat şuraya buraya ağzı açılmamış bir kaç konyak şişesiyle döküntü halinde bir miktar bisküvi terk edilmişti.
Sayfa 72 - Arba YayınlarıKitabı okudu
3ncü Kolordu karargahı henüz Mezirib'de idi. Sabah, erken, Süvari Tümeni harekete başladı. Tümen köyden ayrılmak üzereyken keşif kollarından biri Mezirib'den bir saat uzakta ilk tesadüf ettiği köy civarında bir kaç Bedevinin ateşine maruz kaldığını, fakat durmayarak yoluna devam ettiğini bildirmişti. Bu köyün ismi Tefs idi.
Sayfa 70 - Arba YayınlarıKitabı okudu
Bütün Türkiye şimendiferleri Almanların elindeydi. Sevkiyat ve nakliyatın tertip ve tanzimi hep onlara aitti. Başıbozuk olsun, subay olsun, Türkleri ya da Türklere ait eşyayı isterlerse nakle müsaade ederler, isterlerse etmezlerdi. Müsaadeye mazhar olanlar da arzu ettikleri mevkilere oturamazlardı. Bazan 3ncü mevkilere, fakat ekseriya eşya vagonlarına istif olunurlardı. Fakat kendilerine, kendi efrad ve subaylarına gelince en iyi mevkiler onlara aitti. Neferlerini subay mevkilerinde naklederler, trene binecek Almanlar iki, üç subaydan da ibaret olsa, birinci sınıf bir kompartıman bulunamazsa bir hastane vagonu ilave ederler, ferah fahur seyahat ederlerdi. Türk subaylarından, bir büyük kumandan, bir paşa da olsa şu üç kişinin arabasında bir yer verip de rahatlarına halel getiremezlerdi. Osmanlı hudutları dahiline asker kisvesi ile giren her Alman, her zaman bir subay veya bir nefer değildi. Ekseriya bir simsar, bir ticaret komisyoncusu veya bir ziraat, maden, orman mütehassısı idi. Bunlar kısmen bir taraftan Almanya'daki açları beslemek için kaynaklar arar, bulur, sevk ederken, diğer kimseler arazilerimizin zirai yapısını tetkik, bilinmeyen madenleri araştırmakla meşgul olurlardı. Harp neticelenmeden Türkiye sanki bir Alman müstemlekesi olmuştu. Bunların hırs ve tamahlarını sıralamak faydasızdır. Türk köylüleri bile onları iyi öğrenmiş, bellemiştir.
Sayfa 67 - Arba YayınlarıKitabı okudu
26 Eylül sabahı şafakla beraber Süvari Tümeni, Ajlun Kazasının merkezi olan Erbil'e ulaştı. Burası Yıldırım Ordular Grubunun dahilinde bulunan menzil noktalarından biri idi. Bu menzil noktasında 1 milyon kilodan fazla arpa, bir o kadar buğday ve 5-6 yüz bin kilo hububat saire vardı. Ambarlar ağızlarına kadar dolu idi. Bunlar şimdiye kadar geçen birliğin alabildiklerinden fazla kalanı idi. Şam'a varıncaya kadar diğer tesadüf ettiğimiz menzil noktalarında da hemen aşağı yukarı aynı miktar erzak ve hububat mevcuttu. Filistin savaş cephesi gerisinde böyle erzak dolu menziller bulunduğuna göre biz neden iaşe yüzünden o derece müşkülata uğramıştık. Neden bilhassa hayvanlarımız günlerce arpasız, samansız kalmıştı. Nakliye vasıtaları yetersiz deniliyordu. Çünkü Anadolu Demiryolları, Almanların şarabını, şampanyasını, birasını, daha bilmem nelerini taşımaktan kurtulamıyordu. Diğer taraftan da Anadolu'dan Arabistan'dan, Almanya'ya buğday, arpa nakliyatı yapıldığı rivayet olunuyordu. Hemen her Alman neferinin, her Alman subayının Almanya'da bıraktığı ailesini beslemek için postalara her hafta beşer kilo ağırlığında etten, yumurtadan, fasulyeden, yağdan, peynirden mürekkep binlerce paket yığılıyordu. Sanki Almanlar hizmetten çok hem kendilerini, hem Almanya'daki ailelerini beslemek için memleketimize gelmişlerdi. İzmir'in Suriye'nin en iyi üzüm ve incirlerini, Türkiye'nin has ekmeklerini onlar yiyor, Bomonti biralarını onlar içiyordu. Türk efradı, mesela payitahtta bile tuzlu balıkla geçinirken Almanların sofrasında en körpe dana etlerinden kızartmalar eksik olmuyordu.
Sayfa 66 - Arba YayınlarıKitabı okudu
7nci Ordu Kumandanı Mustafa Kemal Paşa, ordular Şeria Nehri'ni geçer geçmez emir ve kumandayı tamamen ele almıştı. Esasen 8nci Ordunun sağlam, muntazam bir birliği yoktu. Numaralı, numarasız parçalardan ibaretti. Yabs Vadisi'nden itibaren Mustafa Kemal Paşa, hiç kayıt ve şarta bağlı olmadan ve durmadan çekilmek hevesini gösteren birlikleri zabt ve rabt altına almıştı. Birlikler hem yürüyor, hem de düzenleniyor ve örgütleniyordu. Birbirinden ayrı kitleler, birliksiz kumandanlar, subaylar birleştiriliyor, muntazam birlikler vücuda getiriliyordu. 8nci ve 4ncü Ordu parçalarına böylece muntazam bir şekil verildikten sonra 3ncü ve 20nci Kolordular takviye olunuyordu. Ordu kumandanı hava saldırısına uğramamak, Havran Yaylası'nın gündüzün aşırı yükselen hava sıcaklığından efradı korumak için gündüzleri istirahate, geceleri ise yürüyüşe ayırmıştı.
Sayfa 65 - Arba YayınlarıKitabı okudu
102 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.