ı453'den itibaren kutsal Türk Devleti'nin ve büyük Türk Milleti'nin başına tebelleş olan, fakat Türk Devleti ile, Türk Milleti ile uzaktan yakından herhangi bir ilgileri bulunmadığı gibi Türk'ün yüce ideallerini, asil duygularını, heyecan ve hassasiyetll'rini, aşkını, kinini, nefretini ve öfkesini anlamak yeteneğinden de esasen yoksun olan bu köle-gulam sürüsü, devletin bütün makam ve imkanlarını kendi soylarına peşkeş çekmişlerdir. Türk imparatorluğunu, Hindistan, Endonezya, Malezya, Cava açıklarından Portekiz sahillerine kadar denizde, Yemen'den Tunus'a, Mısır'dan Macaristan ovalarına, Fas'tan Kaf Dağı'nın ardına ve Kırım'ın ötesine, Ukrayna içlerine kadar koruyan Türk soyunun evlatları, çeşitli mağlup milletlerin döküntüleriyle, esirlerle, kölelerle eşit kabul edilmişlerdir.
Hatta eşit olarak bile kabul edilme mişlerdir.
Vezir-i azamlık devşirmeye verilmiştir.
Vezirlik devşirmeye verilmiştir.
Valilik devşirmeye verilmiştir.
Ordu komutanlığı devşirmeye verilmiştir.
Saray, köşk, yalı, konak devşirmeye tapulanmıştır.
Haçova meydan muharebesindan sonra da bir takım bahaneler uydurularak Türk'ün elindeki toprak alınıp devşirmeye dağıtılmıştır. Türk evladı ne para-kredi politikaları ile desteklenmiştir, ne de başka bir teşvikle. Türk sadece savaşta akla gelmiştir. Gayrimüslimler cüz'i bir bedel ödeyerek askerlik yapmaktan kurtulmuş, ordu asırlar boyunca askere alınmayan Kürtlere ve Araplara ihtiyaç duyunca da kimi dağların izbelerine gizlenip, jandarma köyden gidinceye kadar saklandığı delikten çıkmamıştır, kimi çölün derinliklerine doğru tabanları yağlamıştır. Savaşan Türktür, Türkmendir.