Atmosferi ve anlatımıyla Charles Dickens romanlarını, güçlü kadın karakteriyle Thomas Hardy’yi ve mezhep çatışmalarıyla Somerset Maugham’ın İnsanın Esareti romanını anımsatan ancak yine de gerek kurgusu gerek anlatımıyla oldukça farklı bir roman Oscar ve Lucinda. Roman, 1930’da Avustralya’da, anlatıcının anne babası ve yaşadığı yerden
New York'ta anneannesiyle yaşayan 7 yaşındaki Che'nin yaşamından bir kesit anlatılmaktadır. Annesi ve babası devrimci olan çocuğun televizyon izlemesi yasaktır. Anne ve babasını hiç görmemiştir. Bir gün dadısı onu kaçırır ve yasadışı yollardan annesiyle görüştürmek ister ancak hiçbir şey istedikleri gibi gitmez. Che ordan oraya sürüklenir. Bu sırada öğrendiği gerçeklerle kendi benliğiyle yüzleşir.
Romanın konusu kısaca şöyle:
Elit bir edebiyat dergisinde editörlüğe kadar yükselen arkadaşının bu mevkii için yeterli olmadığını düşünen ve yaptıklarını edebi açıdan kıymetsiz görmesine rağmen, arkadaşının itibar kazanmasını hazmedemeyen Bay Chubb arkadaşına ders vermek amacıyla bir oyun oynar. Bir şair ismi türetir, bu olmayan şaire bir
Booker prize iki kez kazanan Peter carey ‘den gerçek bir olaya dayanan gerçek ve çakma edebiyata dair sıkı bir roman (hatta kitabın sonunda ern malley ile kendi karakteri arasındaki ilişkiyi de güzelce anlatıyor) güzel kitap
"Benim dünyaya gelebilmem için biri Obsesif, diğeri Kompulsif iki kumarbazın buluşması gerekiyor." (S.244)
Peter Carey 2 kez Booker Ödülü kazanmış 5 yazardan biri. "Oscar ve Lucinda" ise aynı zamanda #ölmedenönceokunacak1001kitap listesinde yer alıyor. Kitaba dair genelde olumsuz yorumlar gördüm ama garip bir şekilde ben
Okyanusya/Avusturalya Edebiyati
Sanırım şimdiye kadar okuduğum kitaplar arasında en fazla "Dili Geçmiş Zaman veya Görülen Geçmiş Zaman" eklerinin en fazla kullanıldığı kitap.Çok da beğenerek okuduğum bir kitap olmadı.
