-Kız kardeşlerine koca bulmayı planlıyorum
+Talipli demek istiyorsun herhalde
-İstersen öyle de diyebilirsin tabii. Aklımda iki erkek var
+Nasıl insanlar?
-Unvan sahibi
+Ve?
-Ve kendilerine eş bulmak için piyasaya çıkmış durumdalar
+Peki koca olmaya uygun özelliklere sahipler mi?
-Erkek ve bekar olmaları anlamında evet
Sözleri nefesini kesmişti. Saf, kusursuz Penelope'nin onu düşündüğünü, merak ettiğini bilmek Bourne'u derinden sarsmıştı çünkü o da onu özlemişti. Unutması yıllarını almıştı, yeniden hatırlaması ise bir an sürmüştü.
Başını eğdi. "Bu sadece... Tanıştığımızdan beri, ben bir hayli... Şey... Etkilendim, şey..."
Senden.
Söyle, diye geçirdi içinden Cross. Söylese ne karşılık vereceğini bilmiyordu ama kendini bu teste tabi tutmaya hazırdı.
Pippa derin bir nefes aldı. "Kemiklerinden."
Normal bir laf etmeyecek miydi bu kız? "Kemiklerim mi?"
Pippa başını salladı. "Evet. Yani kaslar ve tendonlar da var elbette. Kolların. Bacakların. Ve viskini içerken gözlemlediğim ellerin."
“sen nasıl…… Sen buraya nasıl girdin? Diye sordu Juliana.
“Bu akşam daldığım ilk ev burası değil. Bu işte oldukça ustalaşmaya başladım.”
Juliana gülümsedi. Elinde değildi.
Simon uzun içi geçirdi. “Seni gülümsetebilmeyi umuyordum, denizkızı. Seni ağlatmaktan nefret etmiştim.”
Juliana’nm gözleri mutluluktan büyüdü. Juliana mektubu Simon’m elinden kaparak hevesle okudu. “Bir erkek! Henry.” Simon’a baktı. “İkiyken üç oldular.” Nick’in kızı Elizabeth iki hafta önce doğmuştu ve şu anda Townsend Park’ta bebek odasını mutluluk içinde büyüyen Caroline ile paylaşıyordu. Simon, Juliana’yı kendine çekti ve kaşının ucuna bir öpücük kondurdu. Onu bağrına bastı. “Sonbahar geldiğinde
biz de üstümüze düşeni yapıp neşeli gruplarına dördüncüyü ekleyeceğiz.”
Yalanların en kötü tarafı ,onlara inanmanın fazlasıyla kolay olmasıdır.
Söz konusu yalanları siz söylemiş olsanız bile.
Belki de bilhassa siz söylemişseniz.