Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Sina Akşin

Sina AkşinKısa Türkiye Tarihi yazarı
Yazar
Editör
8.3/10
321 Kişi
1.459
Okunma
112
Beğeni
7bin
Görüntülenme

Sina Akşin Sözleri ve Alıntıları

Sina Akşin sözleri ve alıntılarını, Sina Akşin kitap alıntılarını, Sina Akşin en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Namık Kemal (1840-1888) bir ölçüde yerlileştirerek Fransız Devrimi ideolojisini bize getirdi. Ünlü formülüyle “Vatan ve Hürriyet” şairidir Kemal. Hâlâ köleliğin sürdüğü, kadın-erkek eşitliğinin uzağında, herkesin “haddini bilmek” zorunda olduğu bir toplumda ne eşitlik (müsavat) ne de özgürlükten (hürriyet) söz edilebilirdi. Kemal romanlarında köleliği acı acı eleştirmiştir. Vatan yahut Silistre oyunu 1873'te sahnelendiği zaman, seyirciler coşuyor, oyundan sonra sokaklarda da coşkunluklarını gösteriyorlardı. Çünkü o zamana değin bütün yurttaşların mülkü olan, uğrunda ölünecek vatan (yurt) kavramı dillendirilmemişti. Geleneksel anlayışa göre ülke, padişahın mülkü, onun malı, “çiftliğiydi. Uyruklar savaşta canlarını vatan için değil, padişah uğrunda veriyorlardı. Padişaha sadakatin bir sonucuydu bu. (Köklü bir meşrutiyet olan İngiltere'de bile şehitlerin “Kral ve ülke” için öldükleri kabul ediliyor.) Onun için Padişah Abdülaziz ve hükümeti rahatsız oldular. Kemal Kıbris’a, Magosa kentine sürüldü.
Reklam
Bu dünyada mutlu olma ümidini kesmiş olan insanlar, öbür dünya için yaşar hale gelmişlerdi.
Mustafa Kemal, Suriye’nin kuzey sınırına yakın Halep’e çekilmek üzere emir veriyordu. Von Sanders bu açık itaatsizliğin nedenini sorunca, Mustafa Kemal Suriye’nin bir Arap ülkesi olduğunu, önemli olanın Türk olan Anadolu’yu savunmak olduğunu söyledi.
Japonya farkı
Japonya dış dünyaya kapanmayacaktı, fakat o dış dünyaya kendini ezdirmemesi için modernleşmesi, sanayileşmesi gerekiyordu. Sanayileşmenin önderliğini üstlenen devlet fabrikalar, işletmeler kurdu. Kısa süre sonra bu fabrika ve işletmeler kimi feodal önderlere devredildi. Böylece bunlar sanayici-kapitalist oldular. Japonya bir bakıma Avrupa'da daha önce görülmüş merkantilist siyasaları izlemekteydi. Ne var ki Avrupa'dan farklı olarak Japonya'nın acelesi vardı. Bir an önce emperyalist güçlerle boy ölçüşebilecek duruma gelmek istiyordu. Feodallikten gelip sanayici-kapitaliste dönüşmüş aile ve kişiler Batı'daki kapitalistlerden farklı davranışlar gösterdiler. Yalnızca kazancı düşünmediler. Hep kamusal bir sorumluluk taşıdılar. İşçilerle ilişkiler de farklıydı. Bunalım da olsa, görevini yapan işçi işten çıkartılmıyordu. Çalışamaz duruma da gelse, ölünceye değin firma, işçisine sahip çıkıyordu. Patron-işçi ilişkileri geleneksel ilişki kalıpları içinde yürütülüyordu.
Hükümdarlar ancak uluslarının iyi günlerine katılırlar, kötü günlerine katılmazlar.
Reklam
Tek bir devletle olan savaş nelere yol açıyor
İngilizlerin Çin'e sattıkları önemli bir ürün Hindistan'da üretilen afyondu. Bu sırada afyon kullanımı Çin'de yayılmaktaydı. Çin'in 1800'de bunun içalımını yasaklamasına karşın yılda 30.000 sandık afyon kaçak olarak ülkeye girmekteydi. 1839'da Çin kararlı bir adım attı. Kanton'da afyonlara elkonarak yakıldı. İngiltere bunu "ticaret özgürlüğüne" bir saldırı olarak değerlendirdi ve savaş ilan etti (1841-1842 Afyon Savaşı). ... ABD, Almanya, Fransa ve Rusya da Çin'in başına üşüşerek ayrıcalıklar kopardılar. Yabancılara dokunulmazlık sağlayan kapitülasyon dizgesi kabul ettirildi. Misyonerlerin çalışmasını sağlayacak düzenlemeler yapıldı. Yabancılar iç ticarete de girmek hakkını elde ettiler. Demiryolu ve maden işletme imtiyazları aldılar.
Rönesans'ın merkezi sayılabilecek Floransa'da (İtalya), Savonarola adındaki yobaz bir keşiş 1494-1497 yıllarında cahil kitleleri peşine takarak dinsel bir yıldırı ortamı yaratabildi. Cehennem ve günah korkularını körükledi. Birçok şenlikler, eğlenceler yasaklandığı gibi sanat yapıtları, kitaplar yakıldı. Fakat Papalığa da karşı çıktığı için önce aforoz, sonra da idam edildi (1498).
Sayfa 5 - GirişKitabı okudu
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nı sonlandıran 1878 Berlin Kongresi sonucunda, Almanya dışında “Düvel-i Muazzama” Osmanlı'dan birer ülke koparmakla kalmadılar, dünyanın ‘parsellenmemiş’ yerlerini (özellikle Afrika'da) paylaştılar. Almanya Osmanlı’dan bir pay kapmadı, çünkü o büyük oynuyordu. Osmanlı'nın tümüne el koymak niyetindeydi. Osmanlı ülkesini baştan başa kat edecek Berlin-Bağdat (Basra) demiryolu tasarısı bu niyetinin bir göstergesiydi. O devirlerde Avrupa dışında bir yere demiryolu yapmak bir çeşit oraya ‘bayrak dikmek” anlamındaydı.
Sayfa 18 - GirişKitabı okudu
Düello yasalarca yasaklanmıştı ama bir devletin başka bir devlete savaş açması bir hak sayılıyordu. İnsanlık ancak 27 Ağustos 1928'de imzalanan Briand-Kellogg Paktı’yla savaşı yasaklamayı akıl edebildi. Tabii, dinleyen kim?
Reklam
Soylular egemenliği burjuvalarla paylaşıyorlardı, ama bir alanda egemenlikleri sürüyordu. O da davranış biçimleri, ahlak anlayışı alanıydı. Feodal ahlak anlayışında kişisel onur son derecede duyarlı bir konuydu. En ufak bir küçümsemeyi hakaret, şerefe saldırı kabul etmek, tükürdüğünü asla yalamamak, kadınlara belki saygılı (hatta bu dönem Avrupa'sında aşırı saygılı) davranmak, fakat kesinlikle ikincil durumda tutmak, her zaman başkalarına kişisel olarak meydan okumak feodallerin belirgin davranış biçimiydi. Burjuvazi de soylulara özgü bu davranış biçimlerini benimsemiş bulunuyordu. Onura aşırı düşkünlüğün bir sonucu düello âdetiydi. Çoğunlukla yasalarca yasaklanmış olmasına karşın, hakaret gördüğünü düşünenler hakaret edeni düelloya davet ediyorlardı. Avrupa ormanları sabahın erken saatlerinde yapılan nice düelloya tanık olmuştur.
Necip Fazıl Kısakürek’in Vatan Haini Değil, Vatan Dostu Vahidüddin adlı kitabında dile getirdiği bir iddia vardır. Güya Vahdettin Mustafa Kemal’i milli bir mücadele yürütmek için görevlendirmiş, hatta eline bir hatt-ı hümayun ve 20 000 lira vermiş. Öncelikle, hatt-ı hümayunu gören yok. Olsaydı, Mustafa Kemal Millî Mücadele’nin özellikle ilk dönemlerinde, bundan yararlanmaz mıydı? Atatürk ve arkadaşlarının bol paraları olduğuna dair bir işaret de yoktur. Nitekim Erzurum’dan Sivas’a giderken para bulmakta zorlanmışlardır. İkincisi, Vahdettin söylenenleri yapmış olsa bile, bu onun kişiliğini ne denli kurtarabilir? Zira daha sonra yaptıkları meydandadır.
Cumhuriyet'in yöneticileri biliyorlardı ki, yabancı yatırımlar o devletin sömürgeci niyetlerinin bir köprübaşısıdır.
Bu gecikmenin nedenini en iyi anlatan Türklerin matbaa macerasıdır. Matbaa Avrupa'da 1450'lerde başlamıştır, Osmanlı'da 1729'da. Arada 279 yıl var. Başka bir gösterge : 1908'de Türkler arasındaki okuryazarlık yüzde 5'in altındaydı. Türkler bu gecikmeyi çok pahalıya ödemişlerdir.
Üstelik kadının toplum hayatından soyutlanması, onun kültür düzeyinin de düşürülmesi demektir. (...) 500 sözcük bilen ananın yetiştireceği erkek çocuk başka, 1500 sözcük bilen ananın yetiştireceği erkek çocuk başka olacaktır. Demek ki kadınların eve kapatılması, erkeklerin de düzeyinin düşmesiyle sonuçlanacaktır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.