Birbirimizden başka hiç ama hiçbir şeyimiz yoktu. Tek tesellimiz, mahallenin, içinde mecalsiz küçük vantilatörlerin dönüp durduğu, tek katlı, iki gözlü, yan yana bloklar halinde dizilmiş evlerinin açık pencerelerinden sokağa yayılan televizyon sesleri arasında karpuz yiyerek seyrettiğimiz filmdekiler gibi "yoksul ama mutlu" olmaktı.