Geç kaldık, Yarab, geç kaldık!.
Şu hayat işte, gök, dallar, gün,
Bizi sardı, çok oyalandık,
Geç kaldık, Yarab, geç kaldık .
Bırakıp fazlasını ömrün,
Koşup sükûnuna ermeğe,
Koşup sana hesap vermeğe
Geç kaldık, Yarab, geç kaldık...
Rabbim, nihayet sana itaat edeceğiz...
Artık ne kin, ne haset, ne de yaşamak hırsı,
Belki bir sabah vakti, belki gece yarısı,
Artık nefes almayı bırakıp gideceğiz...
Ben artık korkmuyorum, herşeyde bir hikmet var
Gecenin sonu seher, kışın sonunda bahar.
...
En güzel, en bahtiyar, en aydınlık, en temiz
Ümitler içindeyim, çok şükür öleceğiz...
Nasıl anmazsın o çocukluk günlerini!
Dalda bülbülü vardı, gökte beyaz bulutu.
Annem vardı, babam vardı.
Bahçemizde, ılık, uzıyan günlerdi yaz,.
Bir beyaz âlemdi kış.
Başkaydı güneşi, böyle değildi ayı.
Artık istemiyorum yaşamayı!
Bir gün ver bana Tanrım,
Tâ çocukluğumdan kalmış...
Ne oldu o geceler, eski akşamlarımız?
Beyaz elbiseler giydiğin zamanlar...
Niçin yazmadık bir yere satır satır.
Duvarlar! ne oldu konuştuklarımız
...Ne ettik ömrümüzü!...
Akşam, içime düşen korku, pişmanlık hile
Varamadığım deniz, suyu çekilen ırmak.
İçimde birikeni nasıl yıkamak, neyle?
Bu akşam hangi suyla, hangi suyla yıkanmak?
Yıkanmak, temizlemek deri içindekini.
Yıkanmak teneşirde ölü gibi yıkanmak.
Yıkamak arzuları, hırsı, şehveti, kini,
Yepyeni ve tertemiz bir sabaha uyanmak…
Hiç olmazsa unutmamak isterdim!
Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar..
Yalnız bırakmayın beni hâtıralar!
Az yanımda kal, çocukluğum,
Temiz yürekli, uysal çocukluğum...