Üst üste Harmancı öykülerini okurken hep aynı hissiyatı biriktirdim. Müşfik bir yazar, Harmancı. Öykülerinde de aynı müşfik cümleler, mahçup kurgular var. Kelimeleri evirip çevirmiyor mesela. Onlara süslü libaslar giydirmeye zorlamıyor kendisini. Tuhaf bir mağrur duruş var. Bize dair ne varsa, bilhassa doksanların ortalarına doğru iyice görünmez olan imgeler iyice yer edinmiş kendisine öykülerde: akrabalık ilişkileri, dostluklar, mahalle ve mahalleli kavramı, toplumsaldan ziyade bireysel hafızanın çerçevesi... Ziyadesiyle var.
Müşfik demişken, yalnızca sevecen manasında değil, daha ziyade sevecenliğin nesneyle diyaloğundan söz ediyorum. Nesneler değerlidir Abdullah Harmancı için. Duvardaki antika saat, otobüs muavinin yoksulluk alâmeti tuşlu telefonu, ilk çocuklarını hevesle turladıkları bebek arabası, ilk uykunun uyuduğu beşik mesela. Değerlidir öykülerinde. Onlardan bir yığın alamet biriktirir, o birikmişliklerde önce kendisine, ardından okuruna pay çıkarır. Nesnelerden ifadelere, ifadelerden gramatik ayrımlara ustaca -ama müşfikliği ihmal etmeden geçiş yapar. Bir araya gelip geçmişten dem vurduğumuzda hangi jargondan destek alıyorsak aynı o jargondan beslenir. Çağdaş Türk Edebiyatının özlem duyduğu anlatı tarzıdır bu.
"Kalender" öyküsüne bayıldım. Diğerlerine de pek tabi, fakat Kalender'de bir acayip aura var. Yaşanmış, yaşanması pek tabi muhtemel olan bir durumun öyle ete kemiğe bürünmesi duygulandırdı. Tavsiyemdir.
Yazın dünyasının değerli ismi Harmancı'yla 12 Aralık'ta webinar üzerinden programımız olacak. Bolca konuşacağız bunları da. Sizlere de bolca selamları, sevgileri var. Şimdiden heyecanla bekliyorum.