Ashab-ı Kehf, Hz.Hızır ve Hz.Musa, Zülkarneyn kıssaları sırasıyla anlatılmıştır. Kıssada geçen balık, mağara, iki denizin birleştiği yer, denizin derinlikleri, balığın dirilmesi, olayları sembolik anlamlarıyla incelenmiştir. Jung ve Freud psikolojinin derinliklerini bize anlatmaya çalışıp durmuşlar. Şimdi bu iki değerden birinin kur’an ayetlerine
Jung, Ashâb-ı Kehf kıssasında yaşanan süreçlerin,
her insanın bilinçaltında bir karşılığının olduğunu ileri
sürer. Bu yüzden de kıssayı bilinçli ve ciddiye alarak
dinleyenlerin, kıssayla kendileri arasında bir ilişki kurma
ihtiyacı duyacaklanna işaret eder
Jung'a göre, yeni bir hayata doğuş, sadece ölüp bir
başka âlemde var olmakla gerçekleşmez. İnsan
ölümsüzlüğe aday olmak suretiyle de dönüşüm sürecine
girebilir. Kendi içindeki bilinç dışına girebilen insan,
bilinç dışının içerikleriyle bilinci arasında bağ kurabilir
Jung'a göre, yeni bir hayata doğuş, sadece ölüp bir başka âlemde var olmakla gerçekleşmez. İnsan ölümsüzlüğe aday olmak suretiyle de dönüşüm sürecine girebilir. Kendi içindeki bilinçdışına girebilen insan, bilinçdışının içerikleriyle bilinci arasında bağ kurabilir. Böylece her birey kendi içerisinde taşıdığı mağaraya girmiş olur. Jung'a göre, âyette (18/17) tasvir edilen mağara, Ashâb-ı Kehfin bir kereliğine girmiş olduğu bir mağara olmayıp herkesin girebileceği bir yerdir. Her insanın içinde bilinç ötesi süreçlere ilişkin bir alan vardır.
İnsan yeter ki, oraya girmek istesin ve girmeyi bilsin. Jung, bu suretle, Kur'an'ın gayb diye nitelediği metafizik alana ilişkin oluş ve süreçlerin insanın benliğinin derinliklerinde yer bulduğunu ileri sürmüştür.
(...) Güneşin doğduğu yer, insanın nefs-i natıkasıdır. Zülkarneyn'in doğuya yolculuğu ruhlar âlemine ulaşmayı sembolize eder. Nitekim orada güneşi maddî bağlardan soyutlanmış bir toplum üzerine doğarken bulmuştur.