Bir üyesinden yoksun bırakılmış küçük bir topluluk ciddi biçimde etkilenmiştir. Ölüm, yaşamın normal akışını kesintiye uğratır ve toplumun ahlaksal temellerini sarsar. Güçlü eğilim, korku ve dehşete boyun eğmek, cesedi terk etmek, köyden uzaklaştırmak ölümün bütün varlığını yok etmek. Hayatta kalanları cesede kenetleyen ve ölüm yerine bağlayan cenaze törenleri, ruhun varlığına iyi etkilerine ve kötü niyetlerine bir dizi anma ve kurban töreni yapma zorunluluğuna inanç, bütün bunlarda din korkunun dehşetin moral çöküntüsüne karşı çalışır, grubun sarsılmış dayanışmasının yeniden kurulması, moralinin yeniden kazanılması için en etkili araçları sağlar.
Ruh ile ölüm arasındaki ilişki, ölümün ruhsal varlıktan arınma süreci olarak sıklıkla tanımlanır. Ruhsal arınma süreci, İbn Arabi'nin tasavvuf düşüncesinde beden, şehir; ruh ise şehrin valisi olarak konumlandırılır. Ruh sahip olduğu ihtiyaçlarını temin eder, faydalarını gözetir. Ölüm, bu valinin görevden azli anlamına gelir; o azledildiğinde önceki yetki
ve sınırlardan kurtulmuştur; ama mutlak varlıkla ilgisi devam etmektedir. O halde ölüm, özel bir tarzda özel geçiş sürecidir.
Artık gündelik hayat içerisindeki yaşam belirtileri, etrafta yer alan “uyarı” levhalarına uyabilme becerisiyle kendini gösterir: Dikkat Ölüm Tehlikesi!
İnsanlara ilişkin dünyada olup biten her şey birbirine karışık iki temel yargı arasında hareket ediyor bugün. Bunlardan ilki her insan ölmeyecek kadar iyidir; ikincisi ise her insan ölmeye uygundur.