Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Alâeddin Ali Çelebi

Alâeddin Ali ÇelebiHümâyûn-nâme yazarı
Yazar
0.0/10
0 Kişi
0
Okunma
1
Beğeni
44
Görüntülenme

Hakkında

Asıl adı Alâaddîn Ali bin Sâlih Çelebi’dir. Tanınmış bir müderris ve hattattır. Ailesi hakkında detaylı bilgi olmamakla birlikte babası Sâlih Çelebi için tezkire yazarı Âşık Çelebi, “kendisine güvenilen tanınmış biriydi” der (Kılıç, 2010: 1108). Doğum yeri Filibe olmasına rağmen Latîfî Edirneli olduğunu söyler (Canım, 2000: 401). Gençlik yıllarında muntazam bir tahsil gören Alâaddîn Ali Çelebi, Edirne’de devrinin meşhur âlimlerinden ve sonraları Rumeli kazaskerliğine yükselen Abdülvâsi bin Hayreddîn Hızır Efendi’den ders aldı ve gerekli kademeleri geçerek onun eliyle mülazım oldu. Hocasına olan bu intisabından dolayı “Vâsi Alisi’” diye şöhret buldu. Yetişme çağında ilgilenmeye başladığı hat sanatını Şeyh Hamdullâh’ın damadı Şeşkalem Şükrullâh Halîfe’den öğrendi. Müderrislik hayatına Edirne’de Sirâciye Medresesi’nde başladı. Bir müddet sonra Bursa’ya tayin olan Alâaddîn Ali, 1509’dan önceki bir tarihte ilkin Bâyezîd Paşa, ardından Ferhâdiye medreselerinde hizmet gördü. 933/1526-27’den sonraki bir tarihte de şair Üsküplü İshâk Çelebi yerine Hüdâvendigâr (Kaplıca) Medresesi müderrisliğine yükseldi. Uzun yıllar kaldığı Bursa’dan sonra 1537 yılında Edirne’de Halebiye Medresesi’ne tayin edildi. Kısa bir süre sonra da Üç Şerefeli’deki Atik (Saatli) Medresesi müderrisliğine getirildi. Yüksek ilmî meziyetleriyle gittikçe daha çok dikkat çeken Alâaddîn Ali Çelebi, burada henüz bir yılını doldurduğu sırada, 945/1538-39’da İstanbul’da Sahn müderrisliği payesine layık görülüp kendisine Fatih medreselerinden Karadeniz Ciheti (Başkurşunlu) Medresesi müderrisliği verildi. Sahn’a gelişinden bir sene sonra da tekrar Edirne’ye, bu defa devrin büyük âlimi Muhaşşî Sinân yerine tuba.gov.tr Edirne İkinci Bâyezîd Medresesi’ne altmışlı paye ile tayin edildi. 1542’de ilmiye sınıfınca “kazaskerliğe götüren bir kapı” diye kabul edilen ve gözde bir makam olan Bursa kadılığına yükseltildi. Rivayete göre, onun bu yükselişi, üzerinde uzun yıllar uğraşıp Edirne’deki son müderrisliği sırasında tamamlayarak Kânûnî Sultân Süleymân’a (sal. 1520-1566) sunduğu Hümâyûn-nâme’nin hükümdarda uyandırdığı büyük hayranlık sayesindedir. Padişah, kitabı okur okumaz onu Bursa kadılığı ile mükâfatlandırmıştır. İlerlemiş yaşı Alâaddîn Ali Çelebi’ye daha ileri makamlara yükselme imkânı vermedi. Bursa kadılığına tayin olduktan bir sene sonra 950/1543-44’te vefat etti. Latîfî müellifin 942/1535-36 yılında (Canım, 2000: 401); Kafzâde Fâizî ise 906/1500-01 yılında vefat ettiğini söyleyerek tarihî sürece aykırı bir tarih verir (Kayabaşı, 1997: 432). Sıfat ve mevkiine yaraşır bir yer olarak Emir Sultan Camii bahçesindeki türbeye yakın bir yerde, camiye çıkan merdivenin yanına defnedildi (Akün, 1989: 316). Türbede yapılan çeşitli değişikliklerden dolayı Ali Çelebi’nin mezarı bugün yerinde yoktur. Filibeli Alâaddîn Ali Çelebi’nin tek eseri Hümâyûn-nâme’dir. Ali Çelebi, şiir vadisinde her hangi bir varlık gösterememiş olsa da, Hümâyûn-nâme sayesinde adı unutulmamıştır
Tam adı:
Alâeddin Ali b. Sâlih
Unvan:
Tanınmış Türk müderrisi ve Hümâyunnâme müellifi, büyük nesir üstadı.
Doğum:
Filibe
Ölüm:
Bursa, 1543

Okurlar

1 okur beğendi.
1 okur okuyacak.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Henüz kayıt yok
Reklam
Türkçe çeviri,
Hümâyûn-nâme
Hümâyûn-nâme
adını aldı. Bu hikâye tarzı, birçok İran ve Türk edibinin ortak konusu oldu. Hz. Mevlânâ, bazı hayvan hikâyelerini
Mesnevi
Mesnevi
sinde tasavvufi semboller olarak kullandı.
Yedikıta Dergisi - Sayı 185 (Ocak 2024)
Yedikıta Dergisi - Sayı 185 (Ocak 2024)

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Henüz kayıt yok