Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Alex Straus

Alex StrausTıbbi Mucizeler yazarı
Yazar
8.0/10
16 Kişi
60
Okunma
1
Beğeni
263
Görüntülenme

Alex Straus Gönderileri

Alex Straus kitaplarını, Alex Straus sözleri ve alıntılarını, Alex Straus yazarlarını, Alex Straus yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
420 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Tıp tarihinde gerçekleşen 100 mucizevi olguya yer veren, kısa, ansiklopedik bilgiler ile bizi aydınlatan bu eser sayesinde bilim dünyasının tıp alanında ne uğraşlar ve zorluklar sonucunda günümüze gelebildiğini görmüş oluyoruz. Yeri geliyor ırkçı politikalarla devletler , ya da dinsel ve tutucu görüşlerle din adamları hatta ve hatta bizzat bilim insanlarının kendileri bile bu yenilikçi ve mucizevi buluşlara karşı çıkıyor. Sonuç, tabi ki de çok zor ilerleyen tıp alanı. Günümüzde bu ilerlemeyi durduran en temel iki etken ise halk açısından korkuya dayalı cehalet ve kapitalizmin yönettiği ve fonladığı belirli şablonlar içeren hastalıklar. Bu fonların dışına çıkmayan bilim insanları yeni buluşlara imza atamıyorlar haliyle, çünkü bilim de en nihayetinde bir emek meta ilişkisi. Cehalet konusu ise devletlerin yönetiminde korkuyla kodlanmış olan halk olduğu için uzun uzadıya girmeyeceğim bu konuya. Ara ara bir kaç didaktik konuşma da içeren bu eser, keyifle okunan kısa bir tıp literatürü olma niteliğinde.
Tıbbi Mucizeler
Tıbbi MucizelerEugene W. Straus · Domingo Yayınevi · 201460 okunma
Kandel kısa süreli hatırlamanın, seratonin gibi salgılanan kimyasallarla sinaptik geçişin hızını belirleyen ayarlamalarla, uzun süreli hatırlamanın da yeni protein senteziyle gerçekleştiğini keşfetmiştir.
Sayfa 373Kitabı okudu
Reklam
1910 yılında Carnegie şirketi ile Rockefeller Vakfı'nın hazırladığı ünlü "Flexner Raporu", Amerikan tıp eğitiminin temellerini değiştirerek, kadınları kabul eden ve siyahların bulunduğu birçok tıp fakültesinin kapanmasına neden olmuştur. Amerikan Hekimler Birliği için Carnegie Vakfı tarafından sağlıkçı olmayan eski bir okul müdürü Abraham Flexner'a hazırlatılan rapor, Amerika ve Kanada'daki tıp eğitiminin temel ilkeleri olacaktı. Carnegie Vakfı, uzun yazılımı ABD ve Kanada'daki Tıp Eğitimi: Eğitimin Geliştirilmesi İçin Carnegie Vakfı'na Sunulan Rapor'dur 124 başlıklı raporunda Flexner, Amerika'daki 168 tıp fakültesini gezmiş, bu okullardaki sistemi eleştirici bir tutumla anlatmıştır. Kız öğrencilerin bulunduğu üç okulun kapatılmasını talep etmiş; Afro-Amerikan öğrencilerin gittiği yedi tıp fakültesinin ikiye düşürülmesini savunmuştur. Bu savunmasını yaparken muhtemelen aklında (siyah) bir ırkın sadece o ırka ait (siyahi) hekimler tarafından tedavi edilmesini önleme düşüncesi vardı. Tıp eğitimine tepeden inme getirilen "bu reformlar", tüm vatandaşlardan habersiz yapılan uygulamalardı.
Sayfa 357Kitabı okudu
Kadınlar depresyonu erkeklerden iki kat fazla tecrübe ederler. Kadınlardaki bu oran fazlalığının sebebi birçok hormonal faktörle açıklanabilmektedir. Bu faktörlerden bazıları menstural düzen değişimleri, hamilelik, çocuk düşürme, doğum sonrası dönem, menopoz öncesi ve menopoz olarak sayılabilir. Pek çok kadın, ayrıca ev ve iş sorumlulukları, bekar annelik, çocukların ya da yaşlıların bakımı gibi ek stres faktörlerinden etkilenmektedir.
Sayfa 328Kitabı okudu
Mani Belirtileri
# Anormal ya da çok yoğun mutluluk hissi # Yoğun heyecan # Uyku ihtiyacında azalma # Grandiyöz (kendini büyük görme) tutumlar # Konuşma hızı ve miktarında artış # Düşünce hızında artış # Cinsel istekte artış # Enerjide fark edilir derecede artış # Uygunsuz sosyal davranış
Sayfa 326Kitabı okudu
depresyon belirtileri
# Devam eden üzüntülü, kaygılı ya da "boş" duygudurum # Umutsuzluk, kötümserlik hisleri # Suçluluk, değersizlik, çaresizlik hisleri # Hobilere ve eskiden keyif alınana aktivitelere (seks de dahil olmak üzere) karşı ilgi ve zevkin azalması # Yorgunluk ve beden hareketlerinin yavaşlaması # Uyku düzensizlikleri, sabah erken saatlerde uyanmak ya da aşırı uyuma # Konsantrasyon, hatırlama ve karar almada zorluk # İştahsızlık ve/ya da kilo kaybı ya da çok yeme ve kilo artışı # Ölüm ya da intihar düşünceleri; intihar girişimleri # Huzursuz, rahatsız, asabi ve kolaylıkla kızan bir ruh hali # Devam eden tedavi edilemeyen fiziksel semptomlar; baş ağrısı, sindirim problemleri ve kronik ağrı gibi.
Sayfa 326Kitabı okudu
Reklam
Depresif Bozukluk Nedir?
Depresif bozukluk, bedeni, duygudurumu ve düşünceleri etki altına alan bir hastalıktır. Kişinin yemesini, uykusunu, kendisi hakkındaki hislerini, başka şeyler hakkındaki düşüncelerini etkiler. Depresif bozukluk, büyük bir üzüntüden da sıkıntılı bir dönemden çok daha fazlasıdır. Depresif bozukluk, sadece kendini kötü hissetme hali değildir. Kişisel zayıflığın ya da engellenebilecek bir durumun işareti de değildir. Depresif bir hastalığı olan kişiler, "yalnız başlarına”, iradelerini kullanarak kendilerini toparlayıp daha iyi hissedemezler. Tedavi olmadan, semptomlar haftalar, aylar hatta yıllarca sürebilir. Uygun bir tedavi ise depresyon şikayeti olan çoğu insana yardımcı olabilir.
Sayfa 325Kitabı okudu
Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü (NIHM) tarafından fonla desteklenen araştırmalar yapan gelişim nörobiyologları, şizofreninin, fetal gelişim sırasında nöronların uygun olmayan bağlantılar oluşturmaları sonucunda ortaya çıkan bir bozukluk olabileceğini bulmuşlardır. Bu hatalar ergenliğe kadar örtülü kalabilir ve olgunlaşmanın bu kritik aşamasında, beyindeki normal değişimler ile hatalı bağlantılar arasında ters bir etkileşim meydana gelebilir. Bu araştırma, gelişim anormalliğiyle ilgili bazı prenatal faktörlerin saptanmasına yönelik çabaları teşvik etmiştir.
Sayfa 319Kitabı okudu
Freud, kişiliği anlamak için bilinçaltını, "id", "ego" ve "süperego" olmak üzere, birbiriyle etkileşim içinde olan üç bölüme ayırmıştır. Bastırılmış bilinç, bilinçöncesi ve bilinçaltından oluşan dinamik bir boyut içindeki bu katmanların her biri, insanın kendi kültürünü yansıtır. Kısaca değinecek olursak; id, kişinin ilkel benliğidir, cinsel dürtüler (libido) burada saklanır ve ego bu dürtüleri bastırmakla sorumludur. İd cinsel dürtüleri dile getirdiği sırada, ego, bilinçli bir şekilde "perde anı" mekanizmasıyla, hatırlanması sakıncalı olan bir anı, perde arkasına alır. Freud'a göre, “Ego, dış dünyadan gelen kısıtlamaları ide aktarmakla görevlidir. İddeki zevk temelli istekleri, mantık temelli isteklere dönüştürmeye yardım eder." Bu nedenle ego, gerçek ve dış dünyayla olan bağlantıyı sağlar ve ruhsal yapının karar verme organıdır, idi zapteder. Süperego ise bireyin davranışlarını süzgeçten geçirerek, bireye, "bu yaptığın doğru" ya da "bu yaptığın yanlış, utan kendinden" mesajlarını verir. Toplum tarafından onaylanmış değer yargılarına göre karar verir. Freud'a göre süperego, Oedipus kompleksine karşı bir tepki olarak gelişmiştir; baba figürünün koyduğu kısıtlamaları ve yasakların içselleştirilmesini temsil eder.
Sayfa 305Kitabı okudu
Bastırdığımız her dürtü, zihnimizde kuluçkaya yatar ve bizi bekler. Bazen bu dürtüler rüyalarımız yoluyla, bazen de başta oldukça önemsiz görünse de bilinçaltının gizemlerine bizi götüren dil sürçmeleriyle ("Freud sürçmesi" olarak da adlandırılır) kendini gösterir.
Sayfa 305Kitabı okudu
Reklam
Freud, “Uygarlık, yaşam kavgasının baskısı altında, ilkel dürtülerin doyumundan özverilerde bulunmak yoluyla kurulmuştur ve her bireyin birbiri ardı sıra topluma katılırken aynı içgüdüsel haz dürtülerinden ortak çıkarlar uğruna vazgeçmesiyle, uygarlık durmadan daha geniş boyutlarda, yeniden yaratılmaktadır. Bu yolda vazgeçilen içgüdüsel güçlerden en önemlisi cinsel olanlardır. Böylece bu içgüdüler yüceltilirler, yani enerjileri asıl cinsel amaçlarından saptırılarak, artık cinsel olmayan, fakat toplumsal bakımdan daha değerli olan amaçlara çevrilirler. Cinsel dürtülerin çok zorlukla kontrol altına alınabilmesinden ötürü, kurulmuş olan yapı aslında sağlam ve güvenceli değildir. Uygarlık çalışmasındaki rolünü yüklenmiş olan bireylerin içindeki cinsel dürtülerin enerjilerinin bu yolundan saptırılmasına karşı her an başkaldırma tehlikesi vardır. Toplum, kendi kültürü için cinsel dürtülerin özgürleşerek, asıl gerçek ereklerine dönmelerinden daha güçlü bir tehlike düşünemez,” der. Biz bu "atavik" dürtülerimizi, toplumun kurallarına uyum sağlamak için bastırırız. Freud'a göre, cinsel dürtülerimiz bastırılamayacak kadar güçlü olduğundan, genellikle bilinçaltından "geri gelerek” bilinçli davranışlarımızı da etkilemeye başlarlar.
Sayfa 304Kitabı okudu
Bir tedavi ve araştırma yöntemi olarak, günümüz psikoloji ve psikiyatri dallarında öğretilen ve uygulanan Freud'un psikanaliz yönteri, uygulamasındaki güçlük nedeniyle bugünkü sağlık hizmetleriyle ters düser. Psikanaliz, oldukça uzun zaman alan ve hastanin, özellikle çocukluk döneminde yaşadıklarının yoğun emek gerektiren bir incelemeyle
Sayfa 301Kitabı okudu
Bir prokaryotun, evrimsel gelişimin başlarında, hücrelerimiz içine girerek hücrelerimizle ve genetik materyalimizle bütünleştiği tezinden yola çıkan "birlikte yaşam" anlamına gelen "ensimbiyoz" kuramını anlamak başlı başına bir bulmacadır. Bu kuram, kloroplast ve mitokondrinin kendi genetik materyallerine sahip oluşlarının bulunmasıyla önerilmiştir. "Hücrenin içerisindeki her olay hücrenin kendisi tarafından yönetiliyorsa, bu organellerde bağımsız genetik materyal olmasının nedeni ne olabilir,” sorusundan yola çıkılarak ortaya atılan bu kurama göre; ilkel bir hücrenin içine yaklaşık iki milyar yıl önce bugün mitokondri olarak tanımlanan fakat geçmişte oksijeni sabitleştiren bir bakterinin girdiği düşünülmüştür. Bakterinin bu tür bir endosimbiyotik ilişkiye girmesinin nedeni, bakterinin ilkel ökaryotun hücre içini korumalı bir çevre ve besin maddesini devamlı sağlayabileceği bir ortam olarak kabul etmesi olabilir. Bu bakteri, konak hücre tarafindan sindirilmemiş, konak hücrenin içerisinde ondan bağımsız bir şekilde bölünmeyi ve çoğalmayı sürdürmüş, onunla ortak yaşamaya devam etmiştir. Belirli bir zaman sonra da birbirlerinin genetik materyallerine uyum sağlamışlar ve günümüz kompleks canlıların evrimleştiği atası haline gelmiştir.
Sayfa 298Kitabı okudu
İnsan Genom Projesi üzerinde çalışan iki kurumun (Ulusal Saglik Enstitüsü ve Celera şirketinin) teknikleri arasındaki en büyük fark, Ulusal Sağlık Enstitüsü'nün DNA'yı küçük parçalara ayırarak, bu parçaların her birini bir kromozoma yerleştirdiği haritalandırma tekniğini kullanmasından; Dr. Venter'in ise ilk olarak bir harita yaratmaksızın, milyonlarca DNA parçasını sıralamasından ve bunlar örtüştükleri parçalarla birleştirmesinden, yani sıralama tekniğini tercih etmesinden kaynaklanmaktadır.
Sayfa 290Kitabı okudu
Selman Abraham Waksman, Rusya'nın Kiev kenti yakınlarında 1888 yılında dünyaya gelmişti. 1911 yılında devlet bursuyla Rutgers Üniversitesi'ne girmiş ve 1916 yılına kadar ziraat alanında hem lisans hem de yüksek lisans diplomasını almışti. 1918 yılında Amerikan vatandaşlığına kabul edilmiş ve biyokimya dalinda doktorasını tamamladığı Kaliforniya Üniversitesi'ne araştırma görevlisi olarak atanmıştır. Bu tarihten 20 yıl sonra, toprak mikrobiyolojisi alanında dünyanın önde gelen isimleri arasına girmiştir. Penisilinin keşfinden sonra, mikroplara karşı antibiyotik üretmek amacıyla sistemli ve planlanmış bir çalışmanın öncülüğünü yapmıştır. 1943 yılında tüberküloz tedavisinde ilk ajan olan "strep tomisin" adlı antibiyotiği izole etmiştir. Bu buluşuyla, 1952 Fizyoloji ve Tıp alanında Nobel Barış Ödülü'ne layık görülmüştür. "Hayata karşı" anlamına gelen ve insanlara zararlı bakterileri yok eden bir kimyasal olan antibiyotik terimini türetmesiyle de ün kazanmıştır.
Sayfa 253Kitabı okudu
174 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.