Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Anıl Çeçen

Anıl Çeçen100 Soruda Kemalizm yazarı
Yazar
Derleyen
7.0/10
18 Kişi
86
Okunma
12
Beğeni
2.230
Görüntülenme

Anıl Çeçen Gönderileri

Anıl Çeçen kitaplarını, Anıl Çeçen sözleri ve alıntılarını, Anıl Çeçen yazarlarını, Anıl Çeçen yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kültür-Müzik İlişkisi
Bugünün Türkiye'sinde müzik alanına bakıldığı zaman, birbiriyle çelişkili kültür farklılaşmalarını yaşayan bir toplum yapısının tüm özellikleri kolayca görülebilir. Herkes kendi müziğini dinlemektedir. Dil bilen, yüksek öğrenimli, batıya dönük kişiler klasik batı müziği; geçmişe bağlı, geleneksel değerlere üstünlük tanıyan gelir düzeyi üstün, gece ve eğlence yaşamına düşkün, içkiyi seven kişiler Türk Sanat Müziği; Anadolu'nun çeşitli yörelerinde oturan ve geleneksel halk değerlerine bağlı bulunan, fazla tahsil görmeyen, kültür düzeyi yüksek bulunmayan, ekonomik gelişmeler karşısında kitlelerin yanında yer alan ilerici dünya görüşüne sahip kişiler Türk Halk Müziği; lise ve üniversite gençliği, kültüre önem vermeyen magazin düşkünü, eğlenceye meraklı aydın olmayan kişiler hafif batı müziği veya aranjman müziği; genellikle büyük kentlerin kenarlarında ve varoşlarında gecekondularda oturan, köyden kente göçetmiş fakat kentte umduğunu bulamamış, geçim sıkıntısı ve aile sorunları ile içiçe yaşayanlar şoförler ve benzeri ara işlerde çalışan esnaflar, işsiz ve başıboş gezenler arabesk müziği dinlemektedirler. Konuya biraz daha toplumbilim açısından bakılırsa bu liste daha da uzatılabilir. Ne var ki, insanlar kesin sınırlandırmalar içine konulamazlar. Yukarıda belirlenen genellemeler dışında kalan karma yapıda kişilere de çoğunlukla rastlamak olanaklıdır. Karma yapıdaki kişiler de ayrı bir genelleme kuralı oluşturabilirler ama diğer genellemeleri değiştiremezler.
Sayfa 278
Atatürk, başardıklarıyla Türk ulusunu devrimci bir yolda geleceğe çağırmıştır. Onun geleceğe çağrısında halkına anlatmak istediği devrimin oluşmasıdır. Ulusal geleceğe çağrısında halkına anlatmak istediği devrimin oluşmasıdır. Ulusal gelecek için değişmeyen çağrıları; tam bağımsızlık ve çağdaşlaşmadır. Tüm ezilen ulusları uyanmaya ve geleceğe bakmaya 1922 yılındaki şu sözlerle çağırmıştı: "Ne var ki, bu baskı ne denli güçlü olursa olsun, bu büyük düşünce hareketine karşı durulamayacaktır. İnsanlığa yönelik düşünce hareketi er geç başarıya ulaşacaktır. Tüm ezilen uluslar ezenleri bir gün yeneceklerdir. O zaman, yer yüzünde ezen ve ezilen sözcükleri kalkacak, insanlık kendine yakışan bir toplumsal düzeye yükselecek ve erişecektir. Bizim ulusumuz o zaman bu amaca erişmiş uluslar arasındaki öncülüğü ile gerçekten övünecektir."
Sayfa 83 - Atatürkçü Düşünce Derneği YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kemalist Devrimler, sürekli ve dinamik bir karaktere sahip olduğundan, Kemalizm her devirde halk kitlelerine dönük olarak gelişecek ve yaşayacaktır. Kemalizm, toplumu giderek daha derinden ve devrim gücü ile değiştirerek, en ileri çağdaş düzeye ulaştırmak demektir. Kemalizm hiçbir zaman dondurulmayacaktır. Çünkü kendi öz varlığında oluş gelişim ve gelenek unsurlarını taşımaktadır. Mustafa Kemal'in yaptıklarıyla biten insan değil, yapılacaklarla başlayan bir insan olması, Kemalizm'in bu sürekli gelişen yapısının başlıca nedenidir.
Sayfa 82 - Atatürkçü Düşünce Derneği YayınlarıKitabı okudu
Mustafa Kemal. 1933 yılında, Cumhuriyetin kuruluşundan on yıl geçtikten sonra şu sözleri dile getirmiştir: "Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur. komşumuzdur. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi. Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün, elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilir. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını iyi bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde, dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnızca o günü sımsıkı beklemek değildir. Hazırlamak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır. Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür. tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarih içinde bütünleşmeliyiz. Onların (dış Türklerin) bize yaklaşmalarını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekmektedir.
Sayfa 69 - Atatürkçü Düşünce Derneği YayınlarıKitabı okudu
Demokratik Cumhuriyetin gerektirdiği siyasal kültüre sahip olmayan bir toplum yapısı içinde de geleneği bulunmayan bir rejimin kuruluşunu gerçekleştirmek, Atatürk hareketi açısından önemli sayılacak bir başarıdır. Orta çağ uykusundaki bir topluma karşılık yılmadan sürdürülen devrimci atılımlarla kısa sürede çağdaş bir görünüme sahip bir devlet ve toplum yapısı ortaya çıkarılabilmiştir.
Sayfa 68 - Atatürkçü Düşünce Derneği YayınlarıKitabı okudu
Cumhuriyet rejiminin ortaya çıkardığı Türk kimliği, bir çok tarihsel ve kültürel öğeden meydana gelen sentezci bir kimliktir. Her alt kimlik. hem kendi kimliğini bu sentez içinde bulabilir, hem üst kimliğin daha da gelişmesine katkı da bulunabilir. Türk kimliği, donuk ya da statik bir kimlik değil. tarihin gelişme dinamiği içinde değişime ve zenginleşmeye açık bir kimliktir. Günümüzdeki kimlik tartışmaları kavga olmaktan çıkarak, yeni bir sentez arayışına doğru gelişecektir. Yaşamda tek gerçek yol gösterici olarak bilimi kabul eden Mustafa Kemal'in eserinin, bilimsel gelişmelere açık olduğunu ve yeni ortaya çıkabilecek bilimsel gerçekler doğrultusunda evrim geçireceğini görebilmek gerekir.
Sayfa 57 - Atatürkçü Düşünce Derneği YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Dünyanın gelişmekte olan diğer bölgelerini eşit koşullarda yeni bir ekonomik ve siyasal yarıştan çekilmeye zorlayacak tezler. postmodernizm adı altında dünyaya yayılmak istenmektedir. Postmodernizmin, düşün ve siyaset sahnesine getirmiş olduğu ana tartışma konularının başında ise kimlik sorunu gelmektedir. Tüm dünyayı kendi egemenliği altında birleştirmek isteyen batı sermayesi, kendisine karşı direnme gösteren başlıca güç olarak ulusal devletleri tasfiye etmeyi amaçlamakta ve üzerine dayanacak ulusal toplumu kalmayan ulusal devletlerinde zaman içinde yıkılıp gideceği planlanmaktadır.
Sayfa 55 - Atatürkçü Düşünce Derneği YayınlarıKitabı okudu
Mustafa Kemal, yeni devleti kurarken, o dönemde varolan üçlü bölge dengesini iyi hesap etmek zorunda idi. Bir tarafta, emperyalist batı devleti, diğer tarafta sosyalist sistemi kurmuş olan Sovyetler Birliği ve de diğer tarafta. İslam ülkelerinden oluşan bir ortak din dünyası olmak üzere Anadolu ve Rumeli coğrafyası, jeopolitik olarak üçlü bir gerçekliğin ortasında yer alıyordu. Kurulacak olan devlet ya üç bolktan birisine yakın olacaktı ya da kendi başına yeni blok oluşturacaktı. O dönemde yeni kurulan bir devletin, eski bir imparatorluğun çöküntüsü üzerine yeniden oluşturulması mümkün olmadığından Kemalist yönetim İslam dünyasını ve sosyalist dünyayı dışlayarak, o dönemde en büyük uygarlığını temsil eden batıyı kendisine hedef olarak seçti. Ne var ki batı yeni devleti kendi içine eşit koşullarda bir üye olarak istemiyordu. Tıpkı diğer Asya ve Afrika ülkelerinde olduğu gibi, bir bölgeye de sömürgeci bir zihniyet altında yaklaşıyorlardı.
Sayfa 53 - Atatürkçü Düşünce Derneği YayınlarıKitabı okudu
Birinci dünya savaşının sona ermesiyle beraber, imparatorluklar dönemi tarihin yaprakları arasında kalırken, Osmanlı İmparatorluğundan arda kalan topraklar üzerinde, kurtuluş savaşı verenler yeni bir devlet kurmak zorundaydılar. Aksi takdirde, emperyalist devletler, tıpkı Basra Körfezinde yaptıkları gibi, bu bölgedeki halkları etnik kökenlerine göre belirli alanlarda toplayacaklar ve bunları göstermelik devletler haline getirerek kendilerine bağlayacaklardır. Nitekim, İngiltere Başbakanı Lozan a gönderdiği heyete, Anadolu'daki etnik toplulukları, belirli bölgelere toplamalarını ve bunlara önce otonomi, sonra da bağımsızlık vermelerini, kesinlikle eski Osmanlı bölgesinde yeni bir büyük devletin kurulmasına izin vermemelerini talimat olarak bildirmiştir. Lozan konferansı bu yüzden İngiltere heyetinin dayatmaları ile uzun sürmüş ve bir arada kesilmiştir. Kurtuluş Savaşını başaran siyasal kadro, uzun tartışmalar sonucunda Türkiye Cumhuriyetinin tezini tüm dünya devletlerine. Lozan antlaşması ile kabul ettirmiştir.
Sayfa 52 - Atatürkçü Düşünce Derneği YayınlarıKitabı okudu
Altı Ok, Turancılığın dokuz ışığı gibi katı dogmalar biçiminde değildir. İlerleme ve gelişme hatta dış dünya ile bütünleşme yolunda adımlar atmaya engel hiç değildir. Altı Okun değişmesini, barışçılık, dayanışmacılık, eşitlik ve demokrasi açısından isteyenler, ne Altı Oku ne de Atatürkçülüğü tam incelememişlerdir. inceselerdi kendileriyle çelişkiye düşmezlerdi.
Sayfa 49 - Atatürkçü Düşünce Derneği YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Batının ileri ülkelerinde bir süre yaşayan veya zengin batılılarla yakınlık kuran aydınlarımızın, onların etkisiyle onlar gibi olma çabaları nasıl bir imparatorluk batırmışsa günümüzde de aynı tavrın sergilenmesi, cumhuriyet düzenini tehlikeye sürüklemeye aday görünmektedir. Öykünmeci aydın tavrı ile, işbirlikçi tüccar tutumu ile Türkiye Cumhuriyetinin bir yerlere ulaşabilmesi mümkün olmadığı açıkça ortadadır.
Sayfa 48 - Atatürkçü Düşünce Derneği YayınlarıKitabı okudu
Devlet kuran Atatürk'ün partisi yapay olarak yaratılan karışıklık döneminin sonrasındaki ara rejimde kapatılmıştır. Bu partinin siyasal kalıtına sahip çıkmak isteyen partinin ise ana programında yer alan bu ilkeler toptan değiştirilmek istenmektedir. Böylece, çağdaş cumhuriyetin toplumumuzda kök salan ideolojisinin son kalıntıları da silinecek ve batıyı kendi istekleri doğrultusunda uydu bir devlet ve bağımlı bir toplum yapısı oluşturulabilecektir. Böylesine bir tehlike ciddi biçimde değerlendirilmeden Altı Oktan vazgeçilmesi ülkemiz açısından büyük zararlar yaratabilecek bir süreci başlatacaktır!..
Sayfa 47 - Atatürkçü Düşünce Derneği YayınlarıKitabı okudu
Altı Ok, tek yanlı olarak ortaya çıkmamıştır. Kapitalist dünya ve sosyalist dünya dışında kendine yeni bir yol arayan her ülke gibi orijinal bir ulusal sentez denemesi olarak gündeme gelmiştir.
Sayfa 45 - Atatürkçü Düşünce Derneği YayınlarıKitabı okudu
Asya ve Avrupa arasında yer alan Anadolu'nun genç Cumhuriyeti'nin, bu iki kitadan birinin etkisi altına girmemesi için ayrı bir yol izlemesi gerektiği ve bu yolun da iki kıtanın da yönelmiş olduğu ayrı yollar arasında uzlaştırıcı bir orta yol olması gerektiği düşünülmüş ve böylece Altı Ok kabul edilmiştir. Altı Okun ilk üç ilkesi olan ulusçuluk, cumhuriyetçilik, laiklik Avrupa ülkelerindeki gelişmeler sonucunda ortaya çıkan evrensel değişmelerdir. Özellikle Fransız Devriminin gündeme getirdiği ulusçuluk, cumhuriyetçilik ve laiklik ilkeleri, bütün dünyada yaygınlık kazanırken, Mustafa Kemal hareketinin bu ilkelere karşı ilgisiz kalabileceği düşünülemezdi. O nedenle Türk Devriminin ideolojisi oluşturulurken Fransız Devrimi esas alınmış ve Fransız Devriminin bu üç ilkesi Altı Okun yarısı olarak benimsenmişti.
Sayfa 45 - Atatürkçü Düşünce Derneği YayınlarıKitabı okudu
Ulusal devletler kendilerini savunacak ve geliştirecek sağlam ulusal kadrolardan mahrum kaldıklarında uluslararası tekellere karşı daha zayıf bir konuma sürüklenmekteler ve bir süre sonra da dış ekonomik sistemin çarkları arasına sürüklenerek, tekelci yabancı sermayenin uydusu bir konuma düşmektedirler.
Sayfa 39 - Atatürkçü Düşünce Derneği YayınlarıKitabı okudu
83 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.