Bugün artık kimse kadınlardaki sistemli ruhsal değişikliklerin aylık periyodlarla bağıntılı olduğunu yadsımıyor. Bazı kadınlarda, çevrede hiçbir mantıklı gerekçe olmadan "yoğun pozitif ruh hali" ansızın "yoğun negatif ruh hali”ne dönüşüyor. Hava mükemmel olabilir, işyerinde her şey gayet iyi gidebilir, evde aksilik olmayabilir, çocuklar uslu, terbiyeli, koca şefkatli ve sevgi dolu olabilir, ama tüm bunlara rağmen kadın hormon faaliyetleri nedeniyle yine de kendini çok kötü hissedebilir.
Ohio eyaletindeki Kinsey Enstitüsü'nün müdürü olan psikolog June Reinisch hormonların etkisi üzerine şunları saptıyor: "Karekterimizin temel çizgileri daha anne karnındayken üzerimizde etkili olan bazı kimyasal süreçlerle belirleniyor."
Sadakatsiz koca karısının kendisini aldattığını nasıl anladığını, nerede hata yaptığını hiç kavrayamaz. Aslında kadın açısından bu işi keşfetmek çok kolaydır. Kadınlar birçok veriyi aynı anda değerlendirirler. Kocasının başka kadınlarla olan ilişkisi de böyledir: hem de klasik nedenlerden, yani üzerinde "sarı saç teli" bularak, ya da kocasının birden daha temiz giyinmeye, süslenmeye başladığını farkederek değil. Kadının kocasına bakması yeterlidir: kocasının davranışlarından, bakışından, konuşmalarından onun neler yaptığını çıkarır. Kadınların çoğunluğu bir kitap okuma rahatlığıyla kocasını çözer. Bu onun için hiç de zor olmaz, çünkü algılaması daha güçlüdür. erkekler çoğu kez nasıl olup da yakalandıklarını anlayamazlar. Yüzlerine bulaşan ruj lekelerini çabuk temizleyemedikleri için karılarının işi fark ettiğini düşünürler, ama durum çok farklıdır.
Kitabın temel tezi, cinsiyetler arasındaki davranış farklılıklarını biyokimyasal temellere dayandırmaktadır. Yazar, sosyolojik açıklamalara karşı biyokimyanın daha derinlemesine bir anlayışını sunmaya çalışıyor.
Kitap, hormonların ötesinde "erkek" ve "kadın" beyinlerinin ve "kadınsı sezgi" gibi kavramları incelerken,
Bu alanda yazılmış eserlerden daha önce okumamış olsam da kitap kadın ve erkeğe dair bakışımı değiştirdi. Kendimi kabul etmek, erkek cinsiyetini de kadın cinsiyetini de yaratılıştan gelen farklılıklarla net bir şekilde görebilmek beraberinde rahatlamışlık hissini de getirdi. Birini diğeri olmaya zorlamak yerine, olduğu gibi kabul etmek ve değerini bulunduğu konumla biçmek...Kıyas ve rekabetten kurtulup kadın olmanın yahut da erkek olmanın getirdikleriyle yapabildiklerini, yeteneklerini takdir etmek hepimize iyi gelecek.
Bu ufku bana açtığı için kitabın yazarların ve bu eseri bana öneren Fatma Bayram hocama müteşekkirim...
Bu kitaba başlarken önyargılıydım çünkü cinsiyet üzerine yazılan çoğu kitap genellikle kişiselleştirilmiş yargılardan oluşur. Bu yüzden ne zaman cinsiyet üzerine yazılan kitap görsem mesafeli durmaya çalışıyorum. Kitaba başladım ve okudukça pişman olmuştum. Anne Moir farklı bir duruş sergileyerek oldukça bilimsel ve saygı duyulur bir giriş yapmıştı. Kitabın ilk dört bölümünde hormonların insan beynine etkisi, dolayısıyla da cinsiyetine etkisi üzerine önemli bilim kuruluşları tarafından yapılan deneylerini konu alıyor. Salt bilimsel veriler değil bu verilerin insan cinsiyeti hakkında ne bilgi verdiğini inceden ele almaktadır.
Kitabın sonraki kısımlarında embriyonik dönemden yetişkin dönemine kadarki insanın beyin ve genital gelişimi bilim ışığında anlatılıyor. Neden kadınların sosyal ilişkilerin ağırlıkta olduğu meslekleri tercih ettikleri, erkek çocuklarının nasıl olur da henüz çocuk bile değilken coğrafi zekalarının geliştiği tarzında onlarca farkın açığa çıkarılmasını sağlıyor. Kitabı okudukça anlıyorsunuz ki her şey insanların yetiştirilme tarzları değil, konunun arkasında binlerce biyolojik faktör var.
Ben okudukça sosyal yönden erkeklere bir kadın olarak daha bilinçli bakmaya başladım. Onları yargılamak yerine davranışlarının ne anlama geldiğini çözmeye çalıştım. Eğer siz de iki cinsiyet arasındaki amansız savaşları anlamak istiyorsanız bu biyolojik açıklama kitabını kütüphanenize ekleyin.