“Sevgi bir yerden sonra hep kendine dönüyormuş Bahar. Seviyorsun çünkü emek vermişsin, seviyorsun çünkü zaman vermişsin, seviyorsun çünkü pohpohluyor…”
İnsana verilmiş en büyük armağan olduğunu düşünüyorum öleceği günü bilmemenin. Faniyiz, bunu inkar eden yok. Ama belleksizliğimize sığınıp içimizden birisi öldüğünde şaşırabiliyoruz. Gerçekten tüm varlığımızla şaşırıyoruz. Unutkanlığı inkarla birlikte özenle kullandığımızda, felaketleri daha rahat atlatıyoruz. Ama bir sonrakine tepki verirken, bütün anlam arayışımıza yeni baştan başlıyoruz, tabii isyanımız da cabası. Neyse, zararı yok, her seferinde şaşıralım.
Aslı Akarsakaryanun dilini cok sevdim. Melankolik halini cok sevdim. Daha ilk öyküde sarsıldım. İçine aldıgından anlatıcı gibi ben de sevdiklerimin sevgilerine şüpheyle yaklaştım,onları test etmek istedim. Maalesef anlatıcı gibi test sonucu aynı geldi.. Kısa film olur. Son öykü de iyiydi ama ilk öykü en lezzetlisiydi. Ve bir de su alıntı; "Sevmemek en kolay ve mesru kacış yolu idi,ben de sevmedim. Acıklamaya gerek yoktu. Acıklamak, anlaşmaya calışmaktı çünkü ve izah ancak benzerler arasında anlamlıydı."
Keşke daha önce duysaydım diye hayıflandığım kitaplardan biri oldu.
Benim yazma kabiliyetim pek yok, fakat ara ara bunalınca yazayım dediğim ne kadar duygu, ne kadar olaylar bütünü varsa hepsini yazmış sevgili yazar. Yazım tarzı kendine has, çok derinden ve sıcak. Öykülerin her biri birbirinden farklı, bazılarında hisler ortak. Bazen öyle bir cümle çıkıyor ki karşına belki bir saat cümleyi düşünüyorsun anılarını düşünerek.
Ben cidden beğendim, bulunduğun an'dan uzaklaşmak istiyorsan da tavsiye ederim.
Son zamanlarda okuduğum ve yazarlık yolunun başındaki kişilerin kitaplarının çoğunda gördüğüm şeyler hemen hemen aynı aslında.
Belki de çağımızın ortak derdidir bu.
Bu kitap özelinde söyleyeceklerim;
- Konuların sıradanlığı (konuların sıradanlığı aslında sıkıntı değil ama burada özgünlük ve üslup olarak yazarın etkisinin neredeyse hiç görülmemesi bir sorun),
- Anlatıcıların kullanımının rahat bırakılması (öykünün gidişatına göre yazar istediği yerde anlatıcıyı birden tanrı yapıp vermek istediği bilgileri verip tekrar eski haline döndürmesi gibi),
- Karakterlerle özdeşleşmeden aktarılan metinlerin sıklığı,
- En önemlisi de öykülerin mekanikliği, bir mühendis işi gibi aynı iskelet üzerinden yazılmış olması. Öyküleri okurken yazarın yüreğinin, kaleminin sesini duymak yerine arkada işleyen makinaların mekanik sesini işitmek bir okur olarak isteyeceğim son şey.
Yazarın anlatmak istediği, takılı kaldığı dertler var, bu belli ama bunu kendinden edebiyat yoluyla sıyırma konusu üzerinde biraz daha yol kat etmeli gibi geldi bana.