Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ayhan Yücel

Ayhan YücelSevincini Bulmak yazarı
Yazar
8.5/10
2 Kişi
10
Okunma
2
Beğeni
1.002
Görüntülenme

En Eski Ayhan Yücel Sözleri ve Alıntıları

En Eski Ayhan Yücel sözleri ve alıntılarını, en eski Ayhan Yücel kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Eğer ben var olmak istediğim değilsem, -‘’istediğim’’ sözle değil, arzu ve tasavvurla da değil fakat bütün kalbimle , bütün kuvvetlerimle istediğim değilsem, ben var değilim… Var olmak, istemek ve sevmektir. M.Blondel
Sayfa 9 - DERGAH
Büyük ve güzel olan her şey, şüphe ve korku nedir bilmeyen sevgi kaynağından taşıp gelir. Bütün haksızlık ve yanlışlıklar da sevgi azlığından. S.Glaspell
Sayfa 91 - DERGAH
Reklam
Nurettin Topçu
Günün birinde, elma ağaçlarının güller açması ve güllerin de elma vermesi nasıl imkansız bir hadise ise, her insanın kendi kaderini en zaruri şekilde kendi hareketlerinin ağı ile örmeyerek kendi varlığının dışında yaşayabilmesi de öylece imkansızdır
Sayfa 97 - DERGAH
Eğer bir insanin hayatından daha kıymetli bir şeyi yoksa, onun hayatının da bir kıymeti yoktur.
Birini sevmek demek onu şeffaf hale koymak demektir. Allah herşeyin arkasında mevcuttur.Lakin herşey yine Allah'ın görünmesine mani olur.Eşya karanlık, mahluklar fazla yoğundur.Birini sevmek demek onu şeffaf bir hale koymak demektir. V.Hugo
Bir zaman, hayatı mânalandıran Doğu dünyası, şimdi sevincini yitirmiş, çilesiyle başbaşa kalmış görünüyor. Büyük olanı unutmuş gibi, düşünemiyor gibi sadece dünya sıkıntılarının yükünü büyük olanak tanıyor. Aşk olmayınca meşk olmazmış; şimdi Doğu sevgisiz, hareketsiz, çilesi ile, o büyük dünya sıkıntısı ile başbaşa" Şüphesiz çekilmez ezici bir şey, bu. Fakat hiçbir sevinç kaynağını da yanaşmıyor. Daha doğrusu sevincini apaçık ortaya koyamıyor, açıklıkla göremiyor, sevmesini bilmiyor. Ama hiçbir şeyi sevmesini bilmiyor. “İnsanoğlu” denen kendisi, kendi gözünde bir nefret konusu olup çıkmış. Birçok şeyi bilir ve inanır görünür. Bu arada insanoğlunun eşrefi mahlükat” olduğunu da bilir. Lâkin ona, bir sevgiyle, yaradılmışların en şereflisi olarak uzanamıyor, sevmiyor ve pek tabii olarak da sevinemiyor.
Reklam
Şunda, bunda bir sevinç bulunca; buldum, buldum diyoruz. Yalnızlığımın unutmuş, hayatı kıymetlendirmiş gibi oluyoruz. Fakat, çok defa, bu sevinçten sonra elimizde kalan; kaçırılan bir kuşun elde kalan tüyleri gibi değersiz oluveriyor. İşte burada tekrar yalnızlığımıza dönmüş ve âdeta ölmeden evvel ölümü tatmış oluyoruz. Lâkin hergün bu ölümü hissedip duya duya, hayatı ve yaşamayı öğrenmek bizim için bir bakıma yaşamak sevincine hazırlanmak demek oluyor. Bu sonsuzluk duygusunun kazanılması ve aynı zamanda ebedî olmayan herşey karşısında merhamet duymayı öğrenmek demektir. Böylece her seferinde, her davranışımızın neticesi olarak doğan duygu hayatını yaşamakla tamamlanan, tecrübelerimizin nihayetinde ölümü tada tada yaşamayı öğrenmiş oluyoruz. Öyle ki bu defa, yaşamak sevincinin özlemi ile daha çok heyecanlanıyor ve buradaki tezata karşı gelecek bir sonsuzluk duygusunu arıyoruz. Bundan böyle ebedî olmayan her şeye merhametle çevriliyor, ebedî olmayan her şey karşısında merhamet duyar oluyoruz. İşte bu; bize sonsuz bir kalbi sevinci yaşatacak olan “sevincini bulma” halidir. Bunun delili ve şahidi de kayıkçıda gözlemlediğimiz gibi sevinç ve huzur içinde olup bunun etrafa da yayılmasıdır. Diğer bir ifade ile, artık davranışlarında sürekli bir sevinç bulur olmak, sevincini bulmuş olmak demektir.
Sevincimi buldum demek.. Bu mesele şahsiyetimizle de çok yakından ilgili. Şöyle ki; bir maddî benlik, bir ikinci olarak toplumun verdiği benlik, üçüncü olarak da ruhî benlik ayırdediliyor. İşte yaşadığımız duygular da bu üç unsurla ilgili. Benliğimizde bunlardan hangisi hâkim ise biz ona ait sevinçleri arıyor ve onlara koşuyor, onlara buldum diyoruz. Maddî ve sosyal unsurlar kendimizi onlar içine bıraktığımız nisbette şuurumuzun bize tanıttığı ruhî bilgiyi küçültüyor ve bu gerçek benlik, vücudun ve çevrenin verdiği şöhret ve menfaatlarla, onların getirdiği sevinçlerle değiştirilmiş oluyor. Bu sebepledir ki; ruhî hayatın bütününü içine alan şahsiyetin meydana gelmesi ruhî benliğe ait sevinçlerin yaşanması ile beliriyor. Gerçekten, sevincini hakikatte bulan adam; âlim olarak karşımıza çıkarken, sevincini iyilikte ve güzellikte bulan adamı da gerçek bir ahlâk ve sanat adamı olarak tanıyoruz. Allah sevgisi ise bütün hareketlerimizi, ihlâs içinde ibadete dönüştürerek dinî hayatın sevinçlerine kaynak oluyorlar. İşte maddî ve sosyal benliğe ait duygular arasında asıl ruhî benliğe ait sevinçlerin aranması, ayıklanması ve temizlenmesi hareketine “sevincini bulmak” diyoruz.
Muhakkak ki cennet örneği sevinçlerin kaynağı kalbdir. Muhterem hocam Nurettin(Topçu) bey bir yazısında* kalbden taşan sevinçleri şöyle tahlil etmiştir: “Cennet kalbimizdedir. Bu cennetin yemişlerini ve ırmaklarını ele geçirmek dileyelim. Onlar; çocukluk duyguları, bedenle ilgisiz niyetler, acımak ve alicenaplık, sevmek ve ıstırap çekmek emelleri, tabiatla beraber yaşamak aşklarıdır. Onlar nefsine yapılan kötülüğü unutup başkasına hep iyilik yapmak ihtiraslandır. Onlar kibir ve gururdan sıyrılıp kadere boyun eğmek, ıstırap içinde yaşamak kuvvetleridir. Onlar kalbini bedenin arzularına üstün tutup, riyadan her zaman kaçınarak olduğu gibi görünmek, samimi bir tevekküle Allah’a uyarak onunla birlikte ve onun dilediğini yapmak ve kainatın bütün dertlerine ortak olarak her sefaletten mesul olmak ülküleridir. Bu aşklar, bu kuvvetler ve bu ülküler henüz bozulmamış, tertemiz kalbin içinde saklı tohumlardır. Kalb tertemiz olarak ele alınırsa, bütün hakikatlerin kaynağıdır. Düşünen adam kendi kalbinde ışıklar arayan adamdır. Işıklar bizden doğup eşyaya renk verırler”.
Hikâye şu: Vaktiyle “Baba Yuha” diye anılan bir zat varmış. Bu zatın bir âdeti de varmış; bazı cenazeler geçerken arkasından “yuha!” diye bağırırmış. Tabii birgün Baba Yuha da Allah’in rahmetine kavuşmuş. Bu defa cemaat cenazeyi mezarlığa götürürken “yuha.. yuha..” diye bağrışmaya başlayınca, meczub, tabutu içinde doğrularak; “öteki dünyaya onlar gibi gidiyorsam, bana da yuha!” demiş. Gerçekten bu yolculuğu beklemek, ona hazırlanmak ne büyük bir sanat. Günlük uğraşlarımızda ve çok defa bir düzensizlik neticesi, bazen de bir düzene uymak mecburiyeti içinde, beklemenin sıkıntısını çok, çok tadarız. İnsanoğlu sanki ıstırap duymak için yaratılmışcasına, ruhlarda duyguları inceldikçe acı duyabilme kabiliyetinin arttığına şahit oluruz. Denilir ki: “Hayatın âşıklar kütlesinde, hattâ saadet içinde bile duyulan ıstıraplı ve feryatlı samimiyeti dinlensin, yahut da yaşayanlar arasında en ince görüş sahiplerine yaşamanın ne olduğu sorulsun: Hepsinden duyulacak olan, varlığın acı tecrübesidir ve yokluğun hasretli arzusudur .
46 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.