Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ayhan Yücel

Ayhan YücelSevincini Bulmak yazarı
Yazar
8.5/10
2 Kişi
10
Okunma
2
Beğeni
966
Görüntülenme

Ayhan Yücel Sözleri ve Alıntıları

Ayhan Yücel sözleri ve alıntılarını, Ayhan Yücel kitap alıntılarını, Ayhan Yücel en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Eğer ben var olmak istediğim değilsem, -‘’istediğim’’ sözle değil, arzu ve tasavvurla da değil fakat bütün kalbimle , bütün kuvvetlerimle istediğim değilsem, ben var değilim… Var olmak, istemek ve sevmektir. M.Blondel
Sayfa 9 - DERGAH
Nurettin Topçu
Günün birinde, elma ağaçlarının güller açması ve güllerin de elma vermesi nasıl imkansız bir hadise ise, her insanın kendi kaderini en zaruri şekilde kendi hareketlerinin ağı ile örmeyerek kendi varlığının dışında yaşayabilmesi de öylece imkansızdır
Sayfa 97 - DERGAH
Reklam
Otorite
Denilebilir ki, ferdin tasavvur ve hayali ne ise hayatına hâkim olan da odur. Ümit etmek demek, zaman ve mekânı da aşan hayal kuvvetine sahip olmak demektir.
Büyük ve güzel olan her şey, şüphe ve korku nedir bilmeyen sevgi kaynağından taşıp gelir. Bütün haksızlık ve yanlışlıklar da sevgi azlığından. S.Glaspell
Sayfa 91 - DERGAH
İki kişi bir araya gelsek, ortaya binbir dert koyar gideriz. Başlar eğik, sevinçsiz gitmek, bu derdi ortaya koymadaki büyük sebebi küçültmez mi, bizi hareketsiz kılmaz mı? Hep insanların birbiri- ne ettiği zulme şahit oluruz. İnsan gibi yaşanılmadığına şahit oluruz. Kızacak yer ararız, bulamazsak dünyaya kızarız. Nefretten boğulmak için o kadar çok sebep ortaya çıkar ki, nihayet bir an gelir "şu dünya yaşamak zahmetine değer mi?" denir. Bu adeta ıstırap tonüsünün en gergin anıdır. Gerçekten kaybolan sevinçler, buna karşılık "şu dünya yaşamak zahmetine değer mi?" sorusu, işi bir kat daha çetinleştirir gibidir. Bununla beraber bu soru bir sevinci de işaret edebilir. Bu soru, bir irade hayatının, bir hareketin, bir sevincin anahtarı da olabilmektedir..
" Dünya, yaşamak zahmetine değer mi ? "
Reklam
Bir zaman, hayatı mânalandıran Doğu dünyası, şimdi sevincini yitirmiş, çilesiyle başbaşa kalmış görünüyorBüyük olanı unutmuş gibi, düşünemiyor gibi sadece dünya sıkıntılarının yükünü büyük olarak tanıyor. Aşk olmayınca meşk olmazmış; şimdi Doğu sevgisiz, hareketsiz, çilesi ile, o büyük dünya sıkıntısı ile başbaşa.. Şüphesiz çekilmez ezici bir şey, bu. Fakat hiçbir sevinç kaynağını da yanaşmıyor. Daha doğrusu sevincini apaçık ortaya koyamıyor, açıklıkla göremiyor, sevmesini bilmiyor. Ama hiçbir şeyi sevmesini bilmiyor. "İn- sanoğlu" denen kendisi, kendi gözünde bir nefret konusu olup çıkmış. Birçok şeyi bilir ve inanır görünür. Bu arada insanoğlunun eşre- fi mahlûkat olduğunu da bilir. Lâkin ona, bir sevgiyle, yaradılmışların en şereflisi olarak uzanamıyor, sevmiyor ve pek tabii olarak da se- vinemiyor. Hayvanları da seven yok gibi. "Falan kimsenin horoz merakı var öyle seviyor ki şu kadar horozu var, hep onunla meşgul diyorlar", gidip bakıyorsunuz adamın sevgisi ne de sevinci var. Bü- tün mesele horoz döğüştürüp geçimini temin etmekte. "Şu adam çiçek seviyor" diyorlar. Biraz yakından görünce diyorsunuz ki “O, yalnız bahçesindeki çiçekleri, sahip olduklarını seviyor, sahip olmadıklarına ilgisiz. Hatta komşu bahçesindeki çiçekler, kıskançlık konusu olmuş, elinden gelse onların kökünü kazıyacak..."
Bir telâş, bir didiniş... Küçük değil bu. Koca bir ömür gizli bunda. O, aslında bir didiniş değil, bir sıcaklık, bir alev sıcaklığı; bir hayat alevi: Bir hayatı kıymetlendirmenin telâşı ve didinişi. Bizi, hayatımızı, hayatı, başka bir deyişle var olmamızı, düşünmemizi, yaşamamızı kıymetlendirme telâşı. İstiyoruz ki çırpınışlarımızın anlamlandıracağımız hayatta bir yeri olsun.
Bir telâş, bir didiniş... Küçük değil bu. Koca bir ömür gizli bunda. O, aslında bir didiniş değil, bir sıcaklık, bir alev sıcaklığı; bir hayat alevi: Bir hayatı kıymetlendirmenin telâşı ve didinişi. Bizi, hayatımızı, hayatı, başka bir deyişle var olmamızı, düşünmemizi, yaşamamızı kıymetlendirme telâşı. İstiyoruz ki çırpınışlarımızın anlamlandıracağımız hayatta bir yeri olsun.
Reklam
Herkesin kendisine göre bir dünyası vardır ve sanki herkes dünyayı, bu kendi dünyasına uydurmak çabasındadır. Öyle olurki, iki kişi bile aynı çatı altında ömür boyunca bir dünya kuramaz. İki ayrı dünyanın insanı olarak kalır. Mümkün olsaydı insanlar kendine göre bir elbise, kendine göre bir ev yapar gibi kendine göre bir insan imal edeceklerdi. Biz galiba kendine göre bir insan değil kendimize göre bir insan istiyoruz. Halbuki öyle değilde insan fizik ve psikolojik bakımdan tıpa tıp bir benzerine dışarıda rastlasaydı ona şu veya bu bakımdan tahammül edebilecek miydi? Benzerine ve ayri olana tahammül edememek: Bu insanın çirkin bir kaprisinden başka nedir ki?
Nefret merhamete yol olduğu gibi merhamet de bir sevgiye kaynak oluyor. Merhametli adam seven adamdır,merhametli adam koşan adamdır. “Böyle bir merhametin hamlesi ile koşmada Allah’a doğru koşanın zevki duyulur. İnsanlığın imdadına koşmadaki sebep, zekâ ile mantık yolları ile halledilemez. Bu ilâhî bir harekettir ve koşan insan Allah emri yaptığını hisseder gibidir."
Eğer bir insanin hayatından daha kıymetli bir şeyi yoksa, onun hayatının da bir kıymeti yoktur.
Alexis Carrel, dünyanın bir ucundan, iradenin süpürgecileri karşısında insanlığın zavallılıklar sergilediğine, şahsiyetin ve iradenin yokluğuna “L’homme, cet inconnu: Bilinmeyen İnsan” adlı eserinde nasıl feryat ediyor: “Bireysellik çevrenin şartlarına göre ya belirir veya zaafa uğrar.” “Yeni beldenin sakinleriz” “Orada fertlerin çoğu aynı
Muhakkak ki cennet örneği sevinçlerin kaynağı kalbdir. Muhterem hocam Nurettin(Topçu) bey bir yazısında* kalbden taşan sevinçleri şöyle tahlil etmiştir: “Cennet kalbimizdedir. Bu cennetin yemişlerini ve ırmaklarını ele geçirmek dileyelim. Onlar; çocukluk duyguları, bedenle ilgisiz niyetler, acımak ve alicenaplık, sevmek ve ıstırap çekmek emelleri, tabiatla beraber yaşamak aşklarıdır. Onlar nefsine yapılan kötülüğü unutup başkasına hep iyilik yapmak ihtiraslandır. Onlar kibir ve gururdan sıyrılıp kadere boyun eğmek, ıstırap içinde yaşamak kuvvetleridir. Onlar kalbini bedenin arzularına üstün tutup, riyadan her zaman kaçınarak olduğu gibi görünmek, samimi bir tevekküle Allah’a uyarak onunla birlikte ve onun dilediğini yapmak ve kainatın bütün dertlerine ortak olarak her sefaletten mesul olmak ülküleridir. Bu aşklar, bu kuvvetler ve bu ülküler henüz bozulmamış, tertemiz kalbin içinde saklı tohumlardır. Kalb tertemiz olarak ele alınırsa, bütün hakikatlerin kaynağıdır. Düşünen adam kendi kalbinde ışıklar arayan adamdır. Işıklar bizden doğup eşyaya renk verırler”.
46 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.