Elementlerin karakteri onun atom yapılarının karakteriyle beliriyorsa, diğer bir ifadeyle, bir elementte bulduğumuz karakter onun atom yapısıyla ilgili ise yine öyle de, dış âlemde ve insanın gözlemi sonucunda, ruh ve onun karakteriyle irade arasındaki ilgi bize böyle bir düşünüşün ilhamını verdi. Ve biz, Mevlâna’nın, Fatih’in, Sinan’ın, Yunus’un ruhunu onların iradesinden seyretmeye çalışırken bu hükümlere vardık. Böylece; ruhun, irade vatanında seyri iledirki, ruh ve iradenin ilişkisini, iradedeki enerjiye dayanarak, hareketin kuvveti iradedir” ifadesinde buluyoruz.
Bir benzetme ile o yolumuzun ulaştırıcısı, zafer müjdecisi, sahibinin vefakâr atı... Onu irade diye çağırıyoruz. Ve biz bu atın üzerindeyiz. Onun durduğu gün kendimizi durmuş, geri geri gittiği gün; kendimizin bizden dahi uzaklaşmış olduğunu seziyor ve görüyoruz. Nihayet bizi bu yolda yaya kalmaktan kurtaran onun kuvvetli bacakları ve göğe kalkan kanatları oldu. Kısacası atımızın hareketi ile koşuyor onun hareketiyle gidiyoruz... Ama bir de düşünüyoruz ki harekete geçirme kuvveti taşıyan da biz, hareket eden de biz. O halde bu hareket, devindirici kuvvetin hareketi, atımızın hareketi, yani iradenin hareketidir, diyor ve bunun neticesi olarak; kuvveti de yine onda, yani irade de buluyoruz.
Böylece; istek, kuvvet ve ruh atomlarının cevheri olarak tanıdığımız irade, gayeye ulaşmak iradesidir. O, yine, bizi ve bizden başkasını, dış âlemi, top yekün tabiatı yaratan varlığın ruhumuzu ördüğü ve ucunu bize verdiği iradeden başka bir şey değildir. O hareket içindir, yol içindir, ulaşmak içindir.