Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ayşegül Çelik

Ayşegül ÇelikKağıt Gemiler yazarı
Yazar
8.0/10
165 Kişi
500
Okunma
39
Beğeni
4.968
Görüntülenme

Ayşegül Çelik Gönderileri

Ayşegül Çelik kitaplarını, Ayşegül Çelik sözleri ve alıntılarını, Ayşegül Çelik yazarlarını, Ayşegül Çelik yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ama herkes böyle değil midir? Herkes, içini dolduran kalabalığın aynaya düşen gölgesidir aslında.
Şimdi yıkık sinemadaki çınlamadan başka bir şey değil benim ismim... Bir yağmuru daha kaldıramaz. Gökte toplanan bulut bile çürütür onu, sonra moloza karışır, kaybolur gider.
Reklam
O anlatırken camlar buğulanıyor, rüzgar kesiliyor, akşam iniyordu sokağa. Beni kimse merak etmiyordu.
Az sonra geleceğim emine hala, dertleşeceğiz. Kimse derdine tek başına yanmamalı.
Onun kelimeleri şimdi benim elimi tutuyor. Arkamdan yürüyen fısıltıları duyuyorum: "Anasına benziyor," diyorlar. "Aynı onun gibi."
Tehlikeli şeyler anılar. Olanla gerçeği birbirine karıştırıyorlar. Ne diye hep kendimle meşgulüm sanki? Kimim ki ben?
Reklam
"Bir kadın vardı; ruhu doğuştan Hıdrellez, içi parçalanmış yüzler ve tuhaf ışıklar yüzünden hep lunapark.." diyeceksin..
Gecenin en koyu yerinden rüyanın kuyusuna atlamışsın," dedi kadın. "Uykun pek köhneymiş.Hiçbir yere tutunamadın, gözünün arkasındaki delikten düşüp yuvarlandın. Kendi dünyanda değilsin artık, Araf'a takılıp kaldın...
Sen..., Kağıdın sesine fütursuzca kulak kabartan okur... Bilmelisin ki, bu satırların yazanı bir kadındır. Elinde tuttuğun sayfaya kalemin kondurduğu işaretler, bir kadının avaz avaz bağıran avuçlarından kanıyor.
Korkunç şeyler yaşıyoruz, bizi ezen, un ufak eden şeyler. Fakat nasıl oluyor da, bütün bunlar fazladan bir damla merhamet yaratmıyor dünyada? Nasıl oluyor da, biri çıkıp Cehennem'in kapısından dönmüyor? Neden herkes kendinden önceki suçunu üstlenip kaldığı yerden devam ediyor can yakmaya? Dağ, taş, bütün dünya değdiği yeri yakıp kül eden hikâyelerimizle dolu. Toprağa sızıyor bunlar, bu koskoca dünya yarattığımız acıyla kavruluyor...
Reklam
Bağıra çağıra kağıtları kucakladı, hepsini alıp götürdü. Koynundaki defteri saymazsak annemin harflerinden geriye hiçbir şey kalmadı. O zaman çok üzülmüş, kızmıştım ama büyüdükçe babamın bir suçu olmadığını fark ettim. Çöle komşu kupkuru bir köyde, bulduğu her kağıda bir şeyler karalayan kadını anlamak kolay bir iş değildi...
Çölün kıyısındaki şehir, evler, yollar, otel inşaatı yoktu. Fakat korkak, şaşkın bir kalem vardı, bilhassa geceleri avucuma girip oturuyor, sıkı sıkı ellerime tutunuyordu. Çünkü, ortadan kaybolmadan çok önce, biz küçükken yani, okuyup yazmayı öğretmişti bize annem, gizlice. Annem ... Kendinde asi olanı herkesten saklamak zorunda kalan kadın ...
Gelin köyden çıkarken arkasından taş atarlar. Geri dönmeye kalkmasın, gittiği yerdeki hayatını sahiplensin, diye ... Oysa biz sadece bakıyorduk. Arka koltuğa, kaynanasıyla görümcesinin arasına oturmuştu. Başındaki gelin tacı çok durmaz, diye düşündüm...
İşte o gün, annemin ellerinin neden herkesinkinden farklı olduğunu anladım. Parmaklarındaki eğrilik, bir kalemi olmayışındandı. Yaslansın diye yanına kalın dallar sapladıkları çelimsiz fidanlar gibiydi annemin sağ eli. Dalları gövdesine değene kadar eğilip bükülen fidanlar gibi... Parmakları kalemsiz kalınca ne yapacağını, nasıl duracağım bilemiyordu. Çünkü bir öykücüydü benim annem, bir dilbaz, hayali karışık bir kadındı...
gözlerini açtığında bembeyaz bir kabuğun içinde buluyordu kendini. Kolları, bacakları hareketsizdi. Kozasının içinde daha da büzüldü. Dişini sıkacak, gerektiği kadar bekleyecekti. Başına gelecekleri biliyordu; bazı bacakları düşecek, karnından yenileri çıkacak, ellerinin tümü yok olacaktı. Ama hiçbirini umursadığı yoktu, çünkü hepsinden sonra, karanlıkta bile ışıldayan beyaz kanatlar belirecekti omzunda. O vakte kadar dişini sıkıp gözlerini kapalı tutmak gayretindeydi. Sonra kozasını yarıp çıkacak ve usulca fısıldayacaktı Samet'e: "Ben beyaz kelebeklere inanıyorum."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.