Tozlu, terkedilmiş bir konağa giriyorsunuz sanki yavaşça. Daha bahçesinde başlıyorsunuz yaşanmışlıklara dahil olmaya. İlerledikçe ağır ağır her odada farklı, hüzünlü bir öykü. Koridorda dolaşır gibi; bittiğinde bir öykü, diğerinde acaba hangi hayatın resmi var diye biraz heyecanlı, biraz buruk ama gayet lezzetli sürüyor gezinti. Biraz loş, biraz aydınlık. Fonda bir caz şarkısı; bulduğum her öyküde, tozunu üfledikçe gözümü kamaştıran antika bir eser bulmuş gibi etkilendim. Kelimelerin birbirleriyle muhteşem dansına kaptırıp, altlarını çizerken bir baktım ki, rengarenk olmuş, vazgeçtim sonra. Olmazdı bitmemeliydi.
Yeniden okumalı, tadına daha çok varmalıydı, yeri ayrı kitaplara eklenmeliydi...