Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Borisoviç Lutskiy

Borisoviç LutskiyArap Ülkelerinin Yakın Tarihi yazarı
Yazar
8.0/10
10 Kişi
26
Okunma
1
Beğeni
731
Görüntülenme

Borisoviç Lutskiy Gönderileri

Borisoviç Lutskiy kitaplarını, Borisoviç Lutskiy sözleri ve alıntılarını, Borisoviç Lutskiy yazarlarını, Borisoviç Lutskiy yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Süveyş Kanalı ve Mehmet Ali
Mehmet Ali ikinci bir boğaz yaratmak istemiyordu. Çünkü kanalın sahip olabileceği stratejik önemin de farkındaydı. Avrupalı güçlerin Marmara Boğazlarında olduğu gibi bu kanal üstünde de kavgaya girişeceğini biliyordu. Mısır'ın bağımsızlığı için Kanal inşaasına tereddütsüz bir şekilde karşıydı.
Sayfa 145Kitabı okudu
Mehmet Ali İmparatorluğu
Mehmet Ali; Mısır, Sudan, Suriye, Filistin, Arabistan, Klikya ve Girit'in kontrolünü sağladı ve yalnızca Anadolu, Irak ve Balkan Yarımadasının az bir bölümü Sultan'a kaldı. Mehmet Ali'nin İmparatorluğu, II.Mahmut'unkinden daha yoğun bir nüfusa sahipti, daha genişti, daha güçlüydü ve zengindi.
Sayfa 103Kitabı okudu
Reklam
16.yüzyılın başlarında, hemen hemen tüm Arap ülkeleri Türkler tarafından zapt edilmiş ve Osmanlı Devleti'ne dahil edilmişti.
Mustafa Kemal’in kumandasındaki 7. Ordu merkezde, 4. Ordu ise Ürdün’de konuşlanmış durumdaydı. Alman General Liman von Sanders, tüm faaliyetlerin başı durumdaydı. Alman-Türk kuvvetlerine, süvari ve hava destekli iki İngiliz kolordusu ve Faysal’ın başında bulunduğu Ürdün’deki Arap ordusu tarafından karşı koyuldu. Güç dengelerinde, İtilaf kuvvetlerinin bire üç oranında üstünlüğü söz konusuydu. Bununla yetinmeyen Allenby, cephenin belirleyici nitelikteki batı kanadına azami gücü yığdı ve Türk güçlerinin bir kısmının Ürdün’e yönelmesini sağlayarak, belirleyici bölümde 5’e 1’lik bir avantaj sağlamayı başardı. 19 Eylül 1918’de saldırıya geçen İngilizler cepheyi Nablus’un güneyinde yardı. 24 saat sonra Alman-Türk kurmayının karargâhı Nasıra’ya giren İngiliz öncü birlikleri neredeyse Liman von Sanders’i esir alıyordu. Türk birimleri kuzeye doğru düzensiz bir biçimde geri çekilmeye başladılar. Amman ve Şam arasında yer alan Dera bölgesinde ortaya çıkan Faysal’a bağlı birlikler, Türklerin 4. Ordusunun geri çekilişini baltaladılar. Yerleşim düzeni darmadağın olan Türk birimlerinin etrafı çevrildi. İngilizler 72.000 Türk ve yaklaşık 4.000 Alman’ı esir aldı. Küçük birlikler ve münferit Türk grupları, kuzeye doğru kaçmaya çalıştıkları sırada İngiliz hava kuvvetleri ve Arap gerillalar tarafından imha edildiler.
1917 yazında Suriye’nin ve Ürdün’ün neredeyse bütün aşiretleri Türklere karşı ayaklanmıştı. Arap askerleri Türk ordusundan firar edip topluluklar halinde gerillalara katılıyorlardı. Irak’ta Arap ve Kürt düzensiz birlikleri cepheyi terk edip silahlarını Türklere doğrultuyorlardı. Orta ve Yukarı Fırat civarındaki aşiretler Türklerin iletişim araçlarına kesintisiz saldırılarda bulunuyorlardı. Ülkede açlık ve yıkım kol geziyordu. Hâlâ cepheyi tutmaya çalışan Türk ordusu kelimenin tam anlamıyla çıplak ve yalınayak durumdaydı. İkmal organizasyonu işe yaramaz haldeydi. İngiliz tarihçi Liddell Hart, Allenby’ın elini kaldırmasının bile Türk ordusunun olgun bir meyve gibi ayaklarının önüne düşmesine yeteceğini yazıyordu.
Mayıs 1917’de Sykes ve Picot, Hüseyin ve Faysal’la görüşmek üzere Hicaz’ı ziyaret etti. Sıkı bir gizlilik içinde, Filistin, Suriye ve Irak’ın kaderini tartıştılar. Bremond’un kitabında, İngiltere, Fransa ve Hicaz arasında gerçekleşen görüşmelere ışık tutan pek çok ilgi çekici detay bulunmakta, Hüseyin ve Faysal’ın, Arap sorununa ilişkin İngiliz-Fransız antlaşmaları hakkında yanlış bilgilendirildiği görülmektedir. Hüseyin sahte vaatlerin etkisiyle, itilaf kuvvetlerinin safında savaşmaya devam etme kararı almıştı
Reklam
Politik konumlarını güçlendirmek isteyen İngilizler, feodaller ve aşiretler bünyesindeki soylu sınıfına ek olarak, Müslüman dinî önderleri (özellikle de Şiileri) ödenek, hediye ve arpalıklarla ayartarak yönetime katmıştı. Yalnızca bir avuç üst düzey Sünni din adamı ile birkaç feodal lider muhalefette kaldı.
İktidarı ele geçirmekteki başarıları üzerine Jön Türkler tamamen yozlaşmış ve kitlelerden kopmuştu. Türkiye’deki şovenist çevrelere karşı uzlaşıcı davranmış ve devrimci harekete karşı açıktan bir mücadele başlatmışlardı. Yurt içinde feodal toprak imtiyazını muhafaza etmiş, köylülerin lehine olan vergi reformundan vazgeçmiş ve başta 1910 grev yasası olmak üzere işçilere karşı birçok tedbir almışlardı. Uluslararası sahada ise ülkeyi her türlü yabancı etkiden kurtarmayı reddetmiş ve Alman emperyalistler ile anlaşmışlardı. Abdülhamid’in Alman eğilimine yönelmiş ve tüm ülkeyi Alman Kaiser’in varsıllığına dönüştürmüşlerdi
Yeni Osmanlılar iktidara gelene kadar yüksek seviyede entrikalar çevirmeye devam ettiler. Devrimden üç gün sonra, 1 Haziran’da öldürülen Sultan Abdülaziz’i devirmişlerdi. Resmî ölüm ilanında : “Padişah Hazretleri bir cinnet anında kendisine sadık tebaasının büyük kederiyle intihar etmiştir” diye yazmaktaydı
Diplomatik hazırlıkların son bulmasıyla Fransa, Fas’ı çok denenmiş yöntemlerle ele geçirmeye koyulmuştu. İlk olarak Haziran 1904’te, Fransa bankaları Fas’a, ülkeyi felce uğratacak bir kredi tahsis etmişti. Fas Sultanı Abdülaziz’in bisiklet, gramofon, kabare gibi “medeniyet” icatlarına düşkünlüğü, ülke bütçesinin önemli bir kısmına mal oluyordu.
Reklam
Britanya, Mısır’ı ciddi bir uluslararası krize neden olacak şekilde ilhak etmemişti. Fransa’nın böylesi bir ilhaka karşı geleceğinin ve Rusya’nın da onu destekleyeceğinin farkındaydı. Aynı şekilde Türkiye’nin de bu işgale karşı çıkacağı aşikârdı, fakat doğrusunu söylemek gerekirse, Fransa ve Rusya Mısır meselesine dahil olmasaydı, Britanya’nın Türkiye’yi çok da önemseyeceği söylenemezdi.
14 Eylül akşamında İngiliz-Hint süvarileri Kahire’ye iyice yaklaştı ve Arabi de sonunda İngilizlere teslim oldu. Kafr El-Davar, Ebu Hur ve Dimyat’taki birlikler de silahlarını bırakacaktı. 24 Eylül 1882’de Hidiv Tevfik ve “bakanları” başkente geldi. Tutuklu karşı-devrimciler serbest bırakıldı ve gericiler zaferlerini kutlamaya başladılar. İşgalciler, Mısır ordusunu silahsızlandırıp terhis ettiler. Direniş gösterecek birimlerin üzerine cezalandırıcı birlikler gönderildi. Üstelik Mısır halkına 9.000.000 £’luk bir tazminat kabul ettirilecekti. İstanbul Büyükelçisi Lord Dufferin, bağımsızlık mücadelesinde yer alanların cezalandırılması işlemini yönetmek için Kahire’ye geldi. Aralık 1882’de Arabi ve yardımcıları ölüm cezasına çarptırıldı, fakat Arabi’nin infazının yeni bir isyan doğurabileceğini fark eden Dufferin bunu ebedi bir Seylan sürgününe çevirdi. İsyanın altı lideri de Arabi’yle birlikte gönderildi. Çok sayıda vatanîyun Mısır’dan kovuldu.
Her şey yirmi otuz dakika içinde gerçekleşti. Bedeviler hiçbir direniş göstermeden topuklamıştı. Arabi, dağılan birlikleri toparlamak ve bedevileri çarpışma yerine geri çağırmak için aceleyle savaş alanına yetişti. Fakat bedevi şeyhleri onu taş atarak karşıladılar. İkna çabalarının yarasız olduğunu anlayınca Arabi, mücadeleyi sürdürmek ve Kahire’yi güçlendirmek için ısrarcı olduğu Olağanüstü Hal Kurulu’nun bir toplantısından hemen sonra şehri terk etti. Oysa Abdul Al, Abdullah Nedim ve Kahire civarındaki bölgelere saldırıya geçmeyi öneren Mahmut Sami de onun arkasında durmuştu. Olağanüstü Hal Kurulu’ndaki toprak sahipleri teslim olma yönünde oy kullandı ve Arabi kurulun kararına uyarak ikinci hatasını yaptı. En iyi birimleri kuzeyde konuşlanmış olan Mısır ulusal ordusu hâlâ sağlamdı. Düşman yalnızca kenderiye ve Süveyş Kanalı Bölgesi’ni ele geçirmişti, geri kalan kısımlar hâlâ Mısırlıların elindeydi. Direniş gayet mümkündü, fakat hiç kimse de böyle bir öneride bulunmadı. Mısır ordusu, Britanya silahlarıyla değil; bedevi şeyhlerinin ve Kahire seçkinlerinin ihanetiyle, ayrıca böylesi kritik bir anda diktatoryal davranma cesareti gösterememesi ve yüzünü düşmana dönmüş Olağanüstü Hal Kurulu’nu feshedememesi yüzünden Arabi Paşa’nın bizzat kendi tereddüdüyle yenilgiye uğramıştı.
İngiltere’nin Süveyş Kanalı Hisselerini Satın Alması 1875 yılı sonunda, İsmail, yabancı kredilerin ödemesini karşılamak için, Mısır’ın Süveyş Kanalındaki hisselerini satma kararı aldı. Teklifler İngiltere ve Fransa’ya götürüldü. Fransa çekimser dursa da Britanya Hükümeti aceleci ve kararlı davrandı. Britanya Başbakanı Disraeli (Lord Beaconsfield), parlamentoyu hatta kendi kabinesindeki üyeleri bile haberdar etmeden, arkadaşı olan Rotschild’den 4.000.000 £ borç aldı ve kendi hükümeti adına Süveyş Kanalı’nın 176.000 adet hissesini satın aldı. İşlem 25 Kasım 1875’te gerçekleşti. Hisseler Britanya Hükümeti’nin eline geçti ve 8 Aralık 1875’te de Lesseps, İngiliz temsilcileri, Süveyş Kanalı Şirketi’nin yönetimindeki koltuklarını almaları için davet etti
Abdülkadir’i ancak 1847 yılının sonlarında, Fas Sultanı’nın ihanetini takiben, yakalamış ve Fransa’ya göndermişti. 1848’de Ahmet Bey de yakalanacaktı. Fransa’da beş yıl kaldıktan sonra Abdülkadir’in Doğu’ya dönmesine izin verilmişti. Beş yıl Bursa’da yaşayan Abdülkadir, 1855’te, hayatının geri kalanını geçireceği Şam’a yerleşecek ve 1883’te 75 yaşında ölecekti.
72 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.