Carlos Drummond de Andrade (31 Ekim 1902 - 17 Ağustos 1987) Brezilya’nın Minas Gerais eyaletinde, küçük bir madenci kasabası olan Itabira’da doğdu. Çiftçilik yapan babası onu bir Cizvit okuluna yazdırdıysa da, Drummond de Andrade uyumsuzluğu yüzünden okuldan uzaklaştırıldı. Daha sonra öğrenimini eczacılık fakültesinde tamamladı. Genç yaşta ülkesindeki yenilikçi şiir akımının yerleşmesine yayımladığı bir dergiyle katkıda bulundu. Evlendikten sonra 1934’te Rio de Janeiro ’ya yerleşti ve 1966’da emekli oluncaya kadar Eğitim Bakanlığı’nda çalıştı. Çok sayıdaki şiir kitaplarının yanı sıra öykü ve roman yazdı, dünya edebiyatından çeviriler yaptı, gazete ve dergilerde yazılar yayımladı. 1987’de Rio de Janeiro’da öldüğünde Brezilya’nın uluslararası üne kavuşmuş en önemli şairlerinden biri sayılıyordu.
hüznü, sıkıntıyı, şaşkınlığı
gizleyemeyen gece
amaçsız dolaşıyor
yabanıl bir özlemle,
bir günaydın diyebilseydi
benim günaydınıma
günlerin en aydınlığına
dönüşürdü gece..
Olup bitenlerle ilgili şiir yazma.
Ne doğan olur şiir söz konusuysa, ne ölen.
Isıtmayan, aydınlatmayan
donuk bir güneştir hayat onun yanında.
Dostluklar, doğum günleri, kişisel sorunlar
önemsizdir.
Bedeninle şiir yazma, o yetkin, eksiksiz ve
rahat beden
hiç yatkın değildir lirik itiraflara.
Öfken, karanlıkta sevincini ya da
Ben doğduğumda
karanlıkta yaşayan çarpık bir şeytan,
Carlos, dedi, hadi! Sakar ol hayatta.
...
Hüzünlü hüzünlü etrafı izlerken hayatı ve dünyanın adaletsiz olduğunu düşünüyorsanız ve zaten sizin derdiniz size yetiyorsa lütfen bu kitaptan uzaklaşın. Çünkü derdinize dert, hüznünüze hüzün ve varoluşsal sancılarınıza sancı ekleyecek bir şiir kitabı bu. Kitabın içindeki her şiir işlenerek roman, hikaye, deneme ya da eleştiri yazısı olabilecek nitelikte.
Okurken keyif almayı bekleyemeyeceğiniz türden bir eser. Hüznün kendilerine keyif verdiğini düşünen okuyucular için keyifli okumalar...
Güzel geceleriniz olsun..
Hazır kitabı da bitirmişken sıcağı sıcağına yorumumu yapayım dedim.
Bir kaç alıntısına denk gelip okumak istediğim bir kitaptı. Yazarın okuduğum ilk kitabı olmasından mıdır bilinmez ben çok fazla beğenmedim. Okurken sadece okuduğumu fark ettim. Bende hiçbir etki ya da heyecan uyandırmadı.
Kişiye göre de değişiklik gösterebilir tabii.
Güzel mısraları vardı ama onları da bir kaç kere okuduğumda anlayabildim. Benim için Anlatımı biraz zayıf kaldı diyebilirim.
Okunmasını tavsiye eder miyim? Etmem.
Yazarla tanışmak isteyenler için zor olduğunu düşünüyorum.
Keyifli okunmalar :)
Öyle güzel bir kitap ki başucu şiir kitaplarımdan biri oldu. Kitabın hüzünle karışık isyan dolu şiirlerini okurken yutkunamadım. En etkilendiğim şiirler “Belo Horizonteli Hayalet Kızın Şarkısı” ve “Luisa Porto’nun Kayboluşu” oldu. Özellikle Luisa Porto şiirindeki acı benim için daha somuttu. Hâlâ hem ülkemizde hem dünyada o kadar fazla kayıp insan var ki artık kayıp oldukları öylesine kanıksanmış, öylesine adeta hiç var olmamış sayılan. Bütün kayıplara ağıt niteliğinde bir şiir, bilhassa da kadın kayıplara. (“Luisa’nın kendi canına kıydığını söylemeyin bana” ve “Yoktu diyorum size, sevgilisi yoktu onun” dizeleri içimi sızlattı, fazlasıyla tanıdık geldi, tüm kayıp kadınların ardından…) Hayalet kızın şarkısı ise yakarışları ve gözyaşlarıyla bir hayaletin dahi ne derece yitebileceğini haddinden fazla derinden hissettirdi diyebilirim. Bahsettiğim her iki şiirin de koca birer roman olmasını diledim nedense. Aslında şiir nesrin uzun uzadıya anlattığını iki dizeyle anlatabilen bir tür bazen lakin ben daha çok nesir sevdiğimden olsa gerek, yine de diledim. Veya mükemmelliklerine doyamadım, bilemiyorum.
Diğer şiirlerin de hakkını yememek lazım. Hepsi tekrar tekrar okunası benim için, başucu şiir kitaplarımdan biri oldu deme sebebim de buydu. Enfes bir şair, muhteşem bir çeviri, mükemmel bir kitap.