Selamlar, ben Leyla.
Çirkiniği yüzünden ailesi tarafından deniz fenerine hapsedilmiş, yapayalnız bir adamın hikayesi...
Tek eğlencesi ise sahip olduğu sözlüğünden rastgele sözcükler seçip okumak... İhtiyaçlarını getiren iki denizciden biri bu yapayalnız adama sempati duyar ve ona erzak kolilerinin üzerinde bir not gönderir, "Seni ne mutlu ederdi?"*
Kitap, grafik bir roman içinde çok fazla diyalog ve kelime içermiyor... Aslında bu denli bir yalnızlığı ifade etmenin en güzel biçimi diyebilirim, çünkü kelimeler yalnızlığımıza arkadaş olabilir ve içinde bulunduğumuz karanlığa bir kibrit çakabilir. Ancak kelimeler bizi terk ederse, işte o zaman naneyi yediğimizin göstergesidir.
Bir saat içinde bitebilecek etkisi büyük romanlardan biri ve ben kendi kendime okuduğum için şanslı hissediyorum. Kitapların size şans getireceği günler dilerim...
Müthiş bir çizgi roman, kısıtlı diyalog ve monologlarla derdini anlatan çok başarılı bir eser. Bitirdikten sonra, yüzlerce sayfalık bir roman okumuşsunuz gibi, ağır bir yükün altında kalıyorsunuz. Başkarakterin yalnızlığı, çaresizliği, özlemleri her sayfada sizi; boğucu, berbat bir hücredeymişsiniz hissine sokuyor. Eserin siyah beyaz basılması ise etkiyi ve anlatılmak istenen duyguyu kesintisiz iletiyor.
Eserin basım kalitesi, sayfa yapısı, pencere kullanımı harikulade olmuş.
PARK BENCH
Park Bench, çizeri Chaubute yazarının ise sizin olduğunuz bir grafik roman, niye böyle diyorum çünkü Park Bench’te ne bir baloncuk ne bir diyalog ne de bir sözcük var. Chaubete kullandığı bu yöntemle yaşayacağınız deneyimi dikte etmek yerine tamamen size bırakıyor. Bu şekilde de hepimiz kendi deneyimlerimizden kendi zevklerimizden yola çıkarak “KENDİMİZE MAHSUS” bir eser yaratabiliriz. Ve bence bu eser için en önemli olan nokta da bu.
Ben bu hikayeyi şu şekilde tamamladım: Hayatımızda hepimiz en az bir kez banka oturmuşuzdur. Belki bazı banklara daha fazla oturmuşuzdur. Bunu bilemem. Ama asla o banklara oturan tek biz olmadık. Biz gittikten sonra birileri geldi, oturdu, bir şeyler yaşadı ve gitti. Bu döngü kendini defalarca tekrarladı ve hala da tekrarlamaya devam ediyor. Biz ise bizim dışımızda yaşananlar hakkında çok az şey biliyoruz ve bazen diğer her şeyin varlığını unutuyoruz hatta bazen kendimiz hakkında da bazı şeyleri unutuyoruz: Karşımızdakilerin de “BİZİM GİBİ” birer birey olduklarını unutuyoruz (evsiz ve polis), hayatın koşuşturmacasından oturup dinlenip neyden zevk aldığımızı unutuyoruz (her sabah işe giden adam), bazen şükür etmeyi unutuyoruz (kaykaylı çocuk), bazen sevdiklerimizle bir keki paylaşmanın huzurunu unutuyoruz (yaşlı çift), yaşanan olumsuzluklarda oturup üzülmek yerine bakış açımızı değiştirip denemeyi unutuyoruz (çiçekle oturan adam), bazen bir sayfa kitap okumayı unutuyoruz…
The Park BenchChristophe Chaboute · Gallery 13; Illustrated edition · 20129 okunma
Aslında her birimiz birer deniz fenerinin içinde yaşıyoruz: peşi sıra birbirini takip eden günler, dünyada bilmediğimiz görmediğimiz yerler, tatmadığımız tatlar ve hiç duymadığımız kuş sesleri… Şimdi söyleyin sizce biz de kendi deniz fenerimizde hapsolmamış mıyız? Umarım hepimiz bu romandan sonra kalan günlerimizi, “seni mutlu edecek ne var?” sorusuna bir cevap bulup kalan günlerimizi öyle yaşarız.
Hayat denizine olta atıp tuttuğumuz iyisiyle kötüsüyle anılar, deniz fenerimizdeki en değerli şeyler değil mi? Bunu okuyan herkes, sizlere sesleniyorum:Dünya deniz fenerinde saklanıp denizden bizi mutlu edecek bir şeyler ummak için fazla acımasız ve kısa. Denizde bulamadığımızı karada da arayabiliriz, gökte de.
Minimum yazı ile maksimum vuruculuğu sağlayan, okumasını sizin yapmanız gereken, kendinizden mutlaka bir şeyler ekleyebileceğiniz başarılı bir eser Yapayalnız. Özellikle en sevdiğim kısımlar karakterimizin sözlük ile yaşadığı anlardı. Herkese öneririm.
Yapayalnız güzel çizimleriyle anlatmak istediği konuyla beni çok etkileyen bir çizgi roman oldu kitapta neredeyse yok denecek kadar az diyalog çok çizim var anlatmak istediği konuyu çizimle anlatıyor ve bunu gayette iyi beceriyor gayet güzel bağımsız bir çizgi roman öneririm.