9.0/10
19 Kişi
77
Okunma
12
Beğeni
2.642
Görüntülenme

En Eski Claude Addas Gönderileri

En Eski Claude Addas kitaplarını, en eski Claude Addas sözleri ve alıntılarını, en eski Claude Addas yazarlarını, en eski Claude Addas yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Varlık” (vücûd) ve “mahiyet” iki ayrı kavramdır: “At” kavramı atın varlık ya da yokluğunu zorunlu olarak içermez. Ancak “varolanlar” (mevcûdat) onların mahiyetine eklenen bir “varlık” sayesinde varoluyor da değildir. Eğer mahiyet varlığı içermeseydi hiçbir şey olamaz, hiçbir şeye eklenemez ya da hiçbir ekleme kabul edemezdi. Eğer mahiyet varlığı içeriyorsa, öyleyse varlık ona ayrıca eklenmekte değildir. Ve eğer zihnimizde onu varlıktan ayıracak olursak, mahiyet tekrar hiçbir şey haline gelecektir. O halde varlık hiçbir sûrette mahiyetin bir arâzı olarak, hatta mesela beyazlık ya da kürevîlik gibi muhtemel arazlarından daha farklı bir arâz olarak bile kabul edilemez.
Meşhur bir hadiste “Allak Adem’i kendi sureti üzere yarattı!’ buyrulmaktadır. O halde insan bütün ilâhî isimlerin tecellîgâhı olmakta, bu isimleri bizzat kendi varlığında taşımaktadır. Ve yine bu sebeple insan Allah’ın yeryüzündeki halîfesi, “locum tenens”i kılınmıştır. “Hilâfet, âlemdeki başka hiçbir varlığa değil ama sadece Hz. Âdem’e verildi, zira o Allah’ın sûreti üzere yaratılmıştı. Halîfe muhakkak hilâfet ettiğinin sıfatlarını taşıyor olmalıdır, aksi takdirde halîfe olamaz.Ama münhasıran insana ihsan edilmiş olan bu iki şeref, yani ilâhı sûreti ve hilâfeti, aynı zamanda onu en korkunç tuzakla da karşı karşıya bırakır: Rubûbiyet vehmi... İnsan asıl itibarıyla Allah’ın suretinde olduğunu şu veya bu şekilde bilmekte ya da hisstemektedir ve bu yüzden de pek çok durumda balçıktan yaratılmış olduğunu unutur. Halbuki kendisinden yaratılmış olduğu balçık —ki Şeyh-i Ekber’in birçok defa vurguladığı üzere en iddiasız ve en âdi maddedir, dolayısıyla da “ubudiyet” i en mükemmel sûrette remzeder- onun mutlak mânâda kul olduğunu kesin olarak ispat etmekte ve hatırlatmaktadır. Hilâfet sıfatı sayesinde sahip olduğu yetkinlik ve iktidar, insanın kendisini vekil değil de asil sanmasına kolayca yol açabilir.
Reklam
Kulluğunun bilinci içinde olan ve bütün müstakiliyet vehimlerinden arman kişinin ulaştığı durumu niteleyecek “velâyet” kelimesinin lafzı da “yakınlık” mânâsındadır. Benlik putunu kıran kişi, muktedir olduğu her şeye ancak Allah’ın kudreti sayesinde muktedir olabildiğini görür...
“Kul bütün sıfatlarından soyunduğunda, artık geriye sıfatsız ve isimsiz zâtından başka bir şey kalmayacaktır. Ve böylece mukarrebler arasına dahil olmuştur. (...) Onda ve onunla tecellî eden ancak Allah’tır.” Kendisine nasıl sabahladığı sorulan Bâyezid Bistâmî de ne sabahı ne akşamı olduğunu söylememiş miydi?
İhtidasında İsevî olan îbn Arabi, ki Allah yoluna giriş sürecinde Hz. îsâ’ya atfettiği belirleyici rol de bu bilgi ışığında şaşırtıcı olmaktan çıkmaktadır, ardından Musevî verâsete ve daha sonra da bütün diğer peygamberlerinkine ulaşacak, en nihayette de Muhammedi verâsete nâil olacaktır. Burada şu noktayı da muhakkak hatırlatmalıyız: Veli hangi nebinin vârisi olursa olsun, asıl kaynak itibarıyla daima dolaylı ya da dolaysız olarak Hz. Muhammed’in vârisidir.
... Anladım ki Allah, şefkatle muamele etmem gereken kimselerin iftiralarıyla beni imtihan edecek.
Sayfa 164 - SufiKitabı okudu
Reklam
40 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.