Enes Şahin

Türk İslamcılığı yazarı
Yazar
0.0/10
0 Kişi
1
Okunma
1
Beğeni
125
Görüntülenme

En Eski Enes Şahin Sözleri ve Alıntıları

En Eski Enes Şahin sözleri ve alıntılarını, en eski Enes Şahin kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir toplum tesis etmek bir geleneğe yaslanmadan imkân bulsa da o toplumu millete dönüştürerek ibka etmenin yolu ancak bir gelenek inşa ederek o milleti, müesses geleneğin müşahhas haline dönüştürmekle mümkün olur. Bir milletin tarihin içerisinde söyleyecek sözü olması ancak bu şekilde imkânlı hale gelir. Millet felsefesi dendiğinde ya da millete özgü bir değerlendirme tarzından bahsedildiğinde temelde o milletin müntesibi olduğu geleneğin imkân verdiği özgün düşünme melekesinden başka bir şeyden söz ediliyor değildir. Din, devlet, siyaset gibi milletin tamamını ilgilendiren meselelerden günlük hayat pratiklerine kadar hayata yönelik özgün bir idrak biçimi ancak bu şekilde var olmanın yolunu bulur. Tüm bunlar çerçevesinde şunu söylemek mümkündür ki geleneği olmayan yahut yok edilen bir milletin hayatta kalması muhaldir. Hayata yönelik millî bir şahsiyet çerçevesinde söyleyecek şeyi kalmayan, onu anlama biçimi kendi bakış tarzından ortaya çıkmayan bir millet, tabii olarak millet olma vasfını da kaybeder. Adı var olmaya devam etse de şahsiyeti bir hatıradan öteye geçmez.
Türkler sahip oldukları gelenek etrafında İslamlaşma sürecini tecrübe eder ve kendilerini Kaşgarlı Mahmud’un ifadesiyle “Allah’ın ordusu” olarak görmenin imkânına kavuşur. Türklük ile İslam bu geleneğin İslam içerisinde yaşatılabilmesi ve onun bir parçası haline getirilebilmesi sayesinde aynileşir. Türk lafzının yüzyıllar boyunca İslam’ın yerine kullanılabilmesi bu durumdan tevellüt eder. Türklerin uzun asırlar boyunca kendilerini alemin fatihi ve sahipkıran millet olarak görebilmeleri de Türk geleneğinin onlara sağladığı güven sayesinde olur. Modernleşme devrinde ise ortaya konan tecrübe İslamlaşma devrindeki gibi olmaz, Avrupa karşısında geri kalmışlık paradigması bin yılın güvenini eritmeye başlar.100
Reklam
Din tasavvuru doğrultusunda menzili ortaya konmayan bir siyaset basit, siyaseti tesis edilmeyen din anlayışı fasit olmaktan kurtulamaz. Din ile siyasetin birbirinin mütemmim cüzü olduğunu söylemek bu istikamette bir hakikati teslim etmek manasına gelir. Türk siyasetname müelliflerinin sıklıkla atıf yaptığı din ile devletin birbiri ile ikiz kardeş oldukları söyleminin esrarı da böylece ortaya çıkar.114 Din siyasete kaynaklık etmesi sebebiyle, siyaset ise dinin hakikate taalluk eden idrak tarzını muhafaza etmesi münasebetiyle müteradif hale gelir. Aralarındaki fark mahiyet değil ancak derece farkına dönüşür. Türk siyaseti ile Türk diyaneti demek arasında böylece herhangi bir fark kalmaz.
Varoluş itibari ile mistik ve kendi şartları içerisinde mütedeyyin bir millet seciyesine sahip olan Türklerin dünya tasavvuru tamamen dinî bağlamda tevellüt eder. Türk düşüncesinin kadim devirlerden itibaren dinden bağımsız değerlendirilmesi bu istikamette muhal olur. Yaşam pratiklerinden hükümdar, devlet ve siyaset tasavvurlarına kadar Türklüğü tesis eden bütün unsurlar mensubu olunan din ve bu dinler etrafında inşa edilen dünya görüşünün bir sonucu olarak ortaya çıkar. İslam’ın Türk milleti için varoluşsal bir itikada dönüştüğü, onu yüceltmenin milleti ve milleti imkânlı kılan şahsiyetleri yüceltmek; kaybetmenin ise bütün bir millet bilinci ve insanları kaybetmekle müteradif görüldüğü devirden itibaren Türklük İslam, Türk olmak ise Müslüman olmakla aynileşir.
Modern dönemde en mühim vasıflarından biri rasyonalizm olarak kodlanan Türk milletinin tarihî tecrübede ortaya çıkan tüm süreçleri de bu rasyonalizm vasfıyla alakadar görülür. İslamlaşma devrine yönelik yapılan tetkik ve verilen hükümler de bu anlama ve anlamlandırma tarzından nasibini alır. Türklerin hem İslam öncesi tarihi dinîsi hem de İslamlaşma hadisesi, Türklerin akılcılığının temel veri olarak kabul edildiği bir zemin üzerinde izah edilmeye gayret gösterilir. Bu istikamette verilen ilk hüküm Türklerin İslam’dan evvel de tek bir Tanrı olduğuna itikat edilen dinî bir inanca sahip oldukları olur. Çok tanrılı, paganist ve putperest itikatları akılcı Türk anlatısı ile bağdaştıramayan modern müellifler, tek Tanrıcılık kabulünü bir mütearifeymiş gibi ortaya koyar.
Türkiye’deki laiklik değerlendirmelerinde laikliğin çok kaba bir biçimde “din işlerinin devlet işlerinden ayrılması” yani siyasetin diyanetten diyanetin de siyasetten bağımsız bir şekilde var olması icabı şeklinde tanımlanması da izah edilen meseleyi daha açık bir biçimde idrak etmeyi mümkün kılar. Bu fikir, ilkesel olarak din ile siyasetin birbirinden ayrı ve farklı ancak aralarında tarihsel süreçte ilişkiler kurulmuş olabileceği fikrini temel esas olarak kabul etmek zaruretini yanında getirir. Öyleyse din ile siyasetin birbirinden bağımsız kurumsal yapılar şeklinde değil bilakis birbirinin tamamen içinde hatta biri bir diğerine kaynak ve temel teşkil eden ve tarih içerisinde var olmuş kurumsal yapılar olarak değil tarih üstü zihniyet biçimi, düşünme tarzı ve hayat felsefesi olarak ortaya çıktığı durumlarda din ile devlet ve siyaseti birbirinden ayırmak mümkün olmaz. Çünkü bu gibi vakıalarda dinin ayrılması doğrudan devlet ve siyaset düşüncesine kaynaklık eden unsurun sistemden çıkarılması manasına gelir ki bunun gerçekleştirilmesi durumunda siyaset düşüncesinden din çıkmaz, siyaset düşüncesi yok olur.
Reklam
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.