Bir toplum tesis etmek bir geleneğe yaslanmadan imkân bulsa da o toplumu millete dönüştürerek ibka etmenin yolu ancak bir gelenek inşa ederek o milleti, müesses geleneğin müşahhas haline dönüştürmekle mümkün olur. Bir milletin tarihin içerisinde söyleyecek sözü olması ancak bu şekilde imkânlı hale gelir. Millet felsefesi dendiğinde ya da millete özgü bir değerlendirme tarzından bahsedildiğinde temelde o milletin müntesibi olduğu geleneğin imkân verdiği özgün düşünme melekesinden başka bir şeyden söz ediliyor değildir. Din, devlet, siyaset gibi milletin tamamını ilgilendiren meselelerden günlük hayat pratiklerine kadar hayata yönelik özgün bir idrak biçimi ancak bu şekilde var olmanın yolunu bulur. Tüm bunlar çerçevesinde şunu söylemek mümkündür ki geleneği olmayan yahut yok edilen bir milletin hayatta kalması muhaldir. Hayata yönelik millî bir şahsiyet çerçevesinde söyleyecek şeyi kalmayan, onu anlama biçimi kendi bakış tarzından ortaya çıkmayan bir millet, tabii olarak millet olma vasfını da kaybeder. Adı var olmaya devam etse de şahsiyeti bir hatıradan öteye geçmez.