Normalde eleştiri yukarıdan aşağı doğru ilerler.
Koşan yürüyeni, yürüyen duranı, duran yatanı eleştirir.
Türkiye'de ise yatan hepsini eleştiriyor. Duranı, yürüyeni, koşanı. Hiçbir şey beğendiremiyorsun, sürekli eleştiri.
Kendisi ne yapıyor?
Hiç.
Anlaşılması, anlatılması en zor kelimelerdendir. Dilimize Arapçadan girmiştir. Kelimenin köküne dair iki iddia var. Birincisi üns/ünsiyet yani alışmak, evcilleşmek, uyum sağlamak. İkincisi nisyan, yani unutmak. İki köke göre de insan kelimesinin anlamı manidar. Neye alışan ya da neyi unutandır insan?
"İnsan kendi kalbine seyehat ediyorsa yolcudur.Öteki türlüsü sadece bir oyalanma.Gittiğim dünyalar beni kendi dünyama hapsedecekse ne anlamı var gitmelerin?Kendi duvarlarımı yıkamadıktan sonra ne önemi var öğrenmelerin?
Yıkmam lazım, yeniden yapabilmek için..."
Şimdi Gazze ve halkı haritadan silinmeden sesimizi yükseltmek zorundayız. Çünkü yarına sadece katliama sessizce eşlik etmenin utancı kalır.
twitter.com/idizerhan/statu...
Erhan İdiz ;
Bedava; aslında “rüzgârın getirdiği” demek. Farsça bād “rüzgâr” ve āvardan “getirmek” sözcüklerinden oluşuyor. Karşılıksız bir şeyi vurgulamak için çok güçlü bir benzetme.
Karşılıksız olanı önemsemeli miyiz, ya rüzgar getirdiği gibi götürürse?
" Biz, can havliyle kaçarken ayağına çelme takılan insanlarız.
Kurtuluş trenine renginden dolayı alınmayanlar;
Filistin’de, Ruanda’da, Bosna’da BM’nin insafına bırakılanlarız.
Paris’te bombalar patlayınca ilk tepkiyi veren de biziz, kendi acılarına sağır dilsiz kalan da.
Biz, kendine ötekinin gözüyle bakan insanlarız.
Coğrafyamıza demokrasi getirmek için tüm silahlarıyla binlerce kilometre öteden gelseler de onları tehdit olarak görmeyiz ama onlar, kadın ve çocuklarımızı daha kapılarına varmadan, yolda imha ederler.
Bugün çokça paylaşıldı Ukrayna tahliyeleri esnasında Afrikalıların trenden indirilişi. Biri de yorum yazmış, “Ukrayna’da ölen insanlarla beraber Afganistan’da olanları dile getirince Batılı arkadaşlarım ikisinin aynı şey olmadığını söyledi.” diye.
100 yıl öncesine kadar siyahilerin insan olup olmadığını bilimsel olarak tartışanlardan medet umuyoruz. Belki de sorunun temeli buradadır.
Batı’ya düşman olmak gerekmiyor, dönüp kendimizi tanımamız lazım. Cemil Meriç’in dediği gibi:
"Ne Batı’yı tanıyoruz, ne de Doğu’yu. En az tanıdığımız ise kendimiz."
Belki de tanımadığımız Batı’ya hayranlığımız bu yüzden, belki de tanımadığımız Doğu’ya nefretimiz bu yüzden."